‘Kimler incitti bizi, biz kimleri incittik’ diye şöyle bir düşünsek içinden zor çıkarız gibime geliyor.
‘Neden incindiğimizi kendimizle baş başa kalıp da düşünsek’ hesapta epey zorlanırız diye düşünüyorum.
Evet; hiç düşündük mü kimlerden incindiğimiz. Aklımıza geldi de uzaklaştık mı nelerden incindiğimizden?
Kimleri nelerle, nasıl incittiğimizin hesabını yaptık mı hiç?
Soruları artırmak mümkün….
Hayat bu …İncinmeye kalınca incinecek o kadar çok şey var ki.
Sizlerin de bana yakın düşündüğünüze inanarak soruları; bilgi açıklama isteyen soruları, cevap beklenen cevap beklenmeyen(!) soruları şöylece sıralamak isterim:
Yalan söz, yapmacık, sahte, yalan davranış bizi ne kadar üzdü?
İncindikçe umudumuzu kaybettiğimizin farkına varabildik mi hiç?
Liyakatsizlerin, merhametsizlerin vurdumduymazlığı incittikçe incitmedi mi bizi!
Etki ve yetki adaletsizliğine, etkili ve yetkiliyken çözemeyeceğimiz problemler arasında sıkışıp kaldıkça daha da çok incindiğimizi fark edebildik mi?
Sonradan görmelerin pervasızlığı, dalkavukluk, arsızlık, aç gözlülük hangimizi zarar uğratmadı ki?
Haksızlık, hak gaspı, her türlü istismar, her türlü şiddet bizlerin gönlünü kırmadı mı sanki?
Gerçek endişesi, gerçeği görmezden gelmek, akıl tutulması, bilgi kirliliği bizleri üzmedi mi ki?
Duyarsızlık, görgüsüzlük, nezaketsizlik, sevgisizlik, şuursuzluk, hayatın hemen her alanda değersizleştirilmesi bizim gücümüze gitmedi mi sanki?
Gücün fark edilmeyişi, yok sayılmak, aptal yerine konulmak; güçlüyken güçsüz duruma düşmek hangimizi darda koymadı ki?
Kimimiz ele bakarken, birilerine muhtaç olmak, çaresizken, inandığını söyleyemezken kimimiz zevk safa sürmedi mi, sanki?
Güvensizlik, güven bunalımı, dost kazığı incite incite bitirmedi mi bizleri?
Değerlerin deformasyonu, kötülüğün gücü yerimizden yurdunuzdan etmedi mi bizleri?
En çok da cahilin cesareti incite incite kahretmedi mi çoğumuzu?
Kendine saygısını kaybetmiş insanların çıkarları uğruna başkalarına yatığı gereksiz ya da hak edilmeyen iltifatlaroradan buraya savura savura perliperişan etmedi mi bizleri sanki?
Kaçımız uzak kalabildik bunlardan! Az mı çektik; neler gördük hep beraber neler!Hangisi hangisinden daha ağırdı bunların bilebildik mi hiç!
Geldi geçti yel gibi; inşallah yine gelip geçecek hayal gibi.
Tamam, bunların sonu yok. Evet; evet …Bunların hiçbiri ilk değil bunların hiçbiri de son olmayacak.Yaşadıkça kendimizi bunlara alıştırmak durumundayız. Bunlardan pek öyle incinmeyelim ama incitenleri de hiç unutmayalım.
AbdurrahimKarakoç(1932-2012)’un aşağıdaki şirindeki gibi incitmemek için de azami gayret gösterelim.
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin
Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin
Burdayım de ararlarsa
Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin
İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Kaynak senden incinmesin
Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin