TÜRKÇÜ-TURANCI DEVLET Osmanlı Devleti fiilen Türk milletine, hukuken İslam toplumuna dayanıyordu.
Devamında kurulan Türkiye Cumhuriyeti (T.C) ise Türk milli kültürü üzerine Türk milleti tarafından kurulmuş, milli bir devlettir. Kurucu Mustafa Kemal Atatürk: “Bu memleket, dünyanın beklemediği asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne, en aşağı yedi bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik, tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk, tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı. Onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiatın çocuğu, tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.” sözleri ile kuruluş ülküsünü anlatıyordu. 1944 yılına kadar devlet idarecileri için denilebilir ki; görünüş itibariyle de olsa bu kuruluş ülküsüne bağlı kaldılar. Bu ülkü, Türkçü-Turancı fikirdir.
ATSIZ’DAN, BAŞVEKİL SARACOĞLU ŞÜKRÜ’YE AÇIK MEKTUP Dönemin Başbakanı Şükrü Saracoğlu 5 Ağustos 1942’de TBMM’de yaptığı konuşmada şunları söyler: “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir…” Başvekil Şükrü Saraçoğlu’nun hükümetindeki Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in planlaması ile devlet kadrolarının sistemli olarak komünistler tarafından adeta işgal edilmesine gönlü razı olmayan Hüseyin Nihâl Atsız, Türkçü olduğuna inandığı Başvekil Saracoğlu’na hitaben Orhun dergisinde Mart ve Nisan 1944’te olmak üzere iki açık mektup yayımlar. Şikayet ve uyarı amaçlı yazdığı bu mektuplarda; Hasan Ali Yücel’in emri ile komünist içerikli yazılar içeren dergilerin okullarda serbestçe dağıtıldığı, Ankara Devlet Konservatuarı’nda görevli Sebahattin Ali’nin Türk devleti aleyhine faaliyetleri vb. durumları anlatarak, hükümet ve idarecilerin tedbir almalarını ister. Hasan Ali Yücel, 7 Nisan 1944 tarihinde Atsız’ın Boğaziçi Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenliğine son verir. Orhun dergisi de Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılır.
3 MAYIS ANKARA NÜMAYİŞİ “Vatan hainliği” ile itham edilen Sabahattin Ali, Hüseyin Nihâl Atsız’ı mahkemeye verir. Dava 26 Nisan 1944’te Ankara’da başlar. İlk oturum olaylı geçer ve mahkeme 3 Mayıs 1944 tarihine ertelenir. O gün mahkeme salonuna alınmayan ve sayıları 3-5 bini bulan Milliyetçi üniversiteli genç, Ulus Meydanı’na doğru yürüyüşe geçip İstiklâl Marşı söyleyerek komünizm aleyhinde sloganlar atar. Milliyetçi gençlerin gösterilerine hükümet, şiddetle karşılık verir ve 165 kişi tutuklanır. Mahkeme’de serbest bırakılan Hüseyin Nihâl Atsız, aynı gün duruşmadan çıktıktan sonra tutuklanır. Üsteğmen olarak nümayişe katılan Merhum Alpaslan Türkeş de gözaltına alınanlar arasındadır.
19 MAYIS 1944 NUTKU Bir devletin hem kuruluş felsefesi Milliyetçilik olacak, hem de Milliyetçilik ideolojisini ve onu savunan idealistlerini mahkemelere verecek! II. Dünya Savaşı’nda Almanların yenilgisi sonrası Moskova’nın kışkırtması ve yönlendirmesi ile gene Sovyet istihbaratının bilgileri ile enforme edilen Türkiye Komunist Partisi, Türk Milliyetçilerine karşı zaten hücum halindeydi. Dönemin Reisicumhuru İsmet Paşa, Turancılara hitaben “Bu kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların tezvirlerine, Türk milletinin mukadderatını teslim etmemek için elbette Cumhuriyetin bütün tedbirlerini kullanacağız…” dediği meşhur 19 Mayıs 1944 nutku ile Türk Milliyetçilerini potansiyel suçlu ilan eder.
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI Bu gelişmeler sonrasında tutuklanan Türk Milliyetçilerinin davası Ankara’dan İstanbul’a 1. Örfi İdare Mahkemesine aktarılır. Aralarında profesör, doktor, lise öğretmeni, subay, memur, üniversite öğrencileri bulunan Türk Milliyetçisi sanıklar; tabutluklarda, işkence odalarında, zindanlarda sorgulama adı altında çeşitli işkencelere maruz bırakıldıktan sonra; yargılama, 7 Eylül 1944 günü başlar. ‘Irkçılık ve Turancılık Davası’ diye adlandırılan bu davada; “Hüseyin Nihâl Atsız, Alparslan Türkeş, Dr. Hasan Ferit Cansever, Dr. Fethi Tevetoğlu, Nurullah Barıman, Zeki Özgür Sofuoğlu, Fazıl Hisarcıklı, Hüseyin Namık Orkun, Nejdet Sancar, Saim Bayrak, İsmet Rasim Tümtürk, Cihat Savaş Fer, Muzaffer Eriş, Fehiman Altan, Yusuf Kadıgil, Cebbar Şenel, Prof. Dr. Zeki Velidi Togan, Orhan Şaik Gökyay, Hikmet Tanyu, Reha Oğuz Türkkan, Hamza Sadi Özbek, Cemal Oğuz Öcal, Said Bilgiç” olmak üzere 23 Türk Milliyetçisi sanık olarak yargılanır. Asker ve sivil tüm sanıklar İstanbul Tophane Askeri Hapishanesinde tutulurlar. 29 Mart 1945 tarihinde verilen kararla sanıklardan 13’ü beraat ederken, Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Prof. Dr. Zeki Velidî Togan, Reha Oğuz Türkkan, Nurullah Barıman, Cihat Savaş Fer, Nejdet Sançar, Dr. Fethi Tevetoğlu, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal’a 10 yıla kadar uzanan değişik hapis ve sürgün cezaları verilir. Temyiz başvurusu nihayetinde Askeri Yargıtay’a taşınan dava hakkındaki karar, ‘usul ve esas yönünden’ bozularak yaklaşık bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra 26 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilirler.
3 MAYIS TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ Ankara Nümayişi, ilk defa ve yıl dönümü olan 3 Mayıs 1945 tarihinde Tophane Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunan; Hüseyin Nihâl Atsız, Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar ve Reha Oğuz Türkkan başta olmak üzere 10 tutuklu Türk Milliyetçisi tarafından örtüsüz bir masa etrafında yapılan bir toplantı ile anılır. Sonraki senelerde devam eden toplantılarda ‘Türkçülük Günü’ adını alarak, Türk Milliyetçileri arasında bir gelenek halinde devam eder.
3 Mayıs 1944’te yaşanan bu acı olayların iki gerçek sebebi vardı. Birinci nedeni, II. Dünya Harbinde Almanlara karşı üstünlüğü ele geçiren Ruslara siyasi rüşvet vermek isteyen İnönü’nün, istediği fırsatın ayağına gelmesidir. Türk Milliyetçilerini tutuklatarak, adeta Ruslara; “Bizim size ve komünist rejime karşı bir tavrımız olamaz. Ayrıca bizim Rusya’daki Türkler ile de ilgilenmek gibi bir niyetimiz yoktur, bunun tersi olsa biz buradaki Türkçüleri neden tutuklayalım.” mesajı verilmek istenmesidir. İkinci nedeni ise iç politikaya yönelik bir durumdur. 1938 – 1946 arası Cumhurbaşkanı Milli Şef İnönü’nün tam bir ‘despot idare’ dönemidir. İnönü’nün tek partili bu dönemde gerçek bir muhalefete tahammülü yoktu. Böyle bir ortamda, Türk Milliyetçilerinin İnönü’nün izni olmadan üstelik ona karşı bir muhalif gösteri yürüyüşü yapması İnönü ve etrafını oldukça hiddetlendirdi. Evet, dostlar ‘Türkçülük Günü’nün tarihi özeti bu.
3 Mayıs Türkçülük Günü’ Türk Milliyetçileri ve Turan gönüllüleri için bayram değil; çekilen ızdırabın, matem ve gözyaşının başlangıcıdır. ‘Milliyetçiler Bayramı’ da değildir. Biz herhangi bir milletin değil; ‘Türk’ Milliyetçileriyiz. Mehmet Akif Ersoy’un, “Tarihi tekerrür, diye tarif ediyorlar / Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” dediği gibi 3 Mayıs Türkçülük Günü, Türk milleti için ibretle hatırlanması gereken bir gündür. Başka milletlerden ziyade ‘Türk milletini seven, onun yükselmesi ve yücelmesi için çalışan Türkçüleriz, biz! Başka ülkelerde yaşam süren hür ya da esir Türklerin, şimdi ve geçmişte yaşadığımız Türk topraklarında bir araya gelmesi ülküsüne sahip Turancılarız, biz! Böylesine ‘Kürşad ruhlulara’ bu günlerde o kadar çok ihtiyacımız var ki… Ruhları şâd, mekânları Cennet olsun. Son söz: Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkçülük Günü’ne iki nefeste kıymet verdiği vecizesi ile son noktayı koyalım:
“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!”
Sağlıklı Düşünce – Op. Dr. Kayıhan Çağlar ( kayihancaglar@gmail.com )