‘Nerelisin’ sorusu Türkiye’de yaşamınız boyunca karşılaşabileceğiniz en sık sorulardan birisidir. Özellikle yeni bir ortamda yeni insanlarla yeni bir tanışma faslında “adınız nedir” sorusunun hemen ardından “Nerelisiniz” sorusu gelir karşınıza…
Aslında dünyanın ya da Türkiye’nin herhangi bir yerinde yaşayan birisi için bu soruya cevap vermek oldukça basittir. “İzmirliyim, Vanlıyım, Ankaralıyım” ya da buna benzer cevapları hazırdır, Emirdağlı olmayanların.
Ya Emirdağlıların?
Hiç düşündünüz mü? Belki sizin de başınıza geldi “Nerelisin” sorusuna bir an tereddüdün ardından neler söylediğiniz?
-“Emirdağlıyım, şey aslında Afyonluyum, yani Emirdağ Afyon’un bir ilçesi de”
Bu cevapta aslında haykırmak isteriz “Emirdağlıyım” diye, içimizden geçer “İl olmak” Afyon kelimesini hiç kullanmamayı isteriz ama bu gidişle bu sadece hayalden ibaret…
Başka bir diyalogda “Emirdağlıyım” deriz gayet rahat bir şekilde. Karşımızdaki şaşırır: “Emirdağ da neresi ?” diye sorunca açıklama yapma ihtiyacı hissederiz, “Afyon’un bir ilçesi..” ve hemen yanıt gelir, “Afyonluyum desene o zaman”
Biz ise zaten alışığız bunlara, cevabımız hemen hazırdır genelde, “Pek iyi geçinmeyiz de…” Fakat bu tatminkâr bir yanıt değildir. Yabancı devam eder “Neden?” Emirdağlı son kozunu oynar “….Ya ne bileyim işte Eskişehir’e bağlı gibiyiz…”
Bu ve buna benzer diyaloglar her Emirdağlının başına sık sık gelir. Nedir bu kimlik karmaşasının sebebi?
Doğduğumuz yer mi, doyduğumuz yer mi? Bu topraklar, bu yaylalar, bu dağlar mı?
Bağlı olduğumuz il olan Afyon mu? Neden kabullenemeyiz Afyonlu olduğumuzu?
Biz Emirdağlılar neden “Ötekilileştirildik”
Bizim Afyon ve Afyon’a bağlı diğer ilçelerde yaşayanlardan ne farkımız var?
Kendimizi “özel” hissetmeye neden ihtiyaç duyuyoruz?
Nereli olduğumuz sorusu karşısında düştüğümüz bu ikilem, aslında Yörük-Türkmen, Yerli-Köylü, Gavurcu-Gavurcu olmayan, Alevi-Sünni gibi toplumsal ayrışıma maruz kalmamızın daha genel anlamda “kimliğimize yansıması”.
Şu bir gerçek ki bizler “farklıyız”. Afyon’dan, Afyonlu’dan, Afyon’un diğer ilçelerinden. Kendimizi özel hissetmemizin nedeni de bu olsa gerek. Yıllar önce Avrupa’ya başlayan göç sonucunda farklılıklar da girmeye başladı hayatımıza. Alamancının “radyosu”, Belçikalının “hünerli gelini”, Hollandalının “peyniri” derke başladı değişimimiz ve hâlâ da devam ediyor. Aslında bu değişim Emirdağ için kazançtır, olumlu değişiklikler bunlar bizi farklı kılan kültürümüze zenginlik katan nedenlerden sadece birkaçı…
Sadece kültürel yönden değil sosyal anlam da değiştik. Emirdağ’a açılan Yüksek Okul da etkiledi bu değişimi… Emirdağ’lı sözüm ona, yabancıların bizi dışarıdan görenlerin deyişiyle “yontuldu bir nebze”. Emirdağ’daki Askeriye (Artık olmayacak) sayesinde esnafımız “Gurbetçi” ve hemşerileri haricinde başka birileriyle nasıl alışveriş yapılacağını öğrendi.
Daha geçen hafta Ankara’da tesadüfen Emirdağ’da acemiliğini yapan bir askerle karşılaştım. Tabii hemen Emirdağ hakkında izlenimlerini sordum. Samsunlu bir gençti. “Emirdağlı çok kaba ve yüzü gülen insan göremedim, ah hele o esnaflar” dedi, gerisini yazmayacağım.
Keza google’da “Emirdağ” yazarsanız, acemi birliğini ilçemizde geçiren askerlerin “Youtube” adlı paylaşım sitesinde hakkımızda nasıl atıp tuttuklarını hatta hakaret ettiklerini ibretle okursunuz. Aslında Emirdağlılar olarak bu kişilere “hakaret veya tazminat davası” açabiliriz, ilçemizin saygınlığı açısından…
Keşke, bir üniversitemiz de olsaydı, Gurbetçiden başkası da gelseydi, başka ilçelerden, başka illerden, başka ülkelerden gelenler olsaydı… Bizi eleştiren daha çok olsaydı da, daha çok görseydik eksiklerimizi.
Yani Emirdağlı olarak yaşadığımız bu ikilem, bu Afyonluluğu kabullenememe, bu Emirdağlılığı yüceltme, bu asi, bu isyankâr, bu kabına sığmaz yanımız bizi biz yapan değerler. Anladım ki “Emirdağlıyım” derken utanmıyormuş Bozkır insanı, “Afyonlu değilim Emirdağlıyım” derken gururla söylüyormuş Adaçal insanı…