Çanakkale Savaşları İstiklal şairimiz Merhum Mehmet Akifin ifadeleri ile "Eski dünya, yeni dünya, bütün akvam-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mi hakikat mahşer. Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Avustralya’yla beraber, bakıyorsun Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler renkgarenk, sade bir hadise var ortada, vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela" diyerek tarif ettiği, milletimizin yedi düvel karşısında verdiği amansız mücadelenin destansı abidesidir.
Birinci Dünya Harbi yıllarında İslam aleminde ayakta olan , tek İslam devleti, hemen hemen Osmanlılardan ibaretti. Çanakkale’de,bir nevi son karakoldu. Osmanlı’nın Çanakkale’de ki direnme gücü, milletimizin kurtuluşu ile beraber İslam dünyasının da kurtuluş müjdesini taşıyordu. İslam dünyasının tek ümidi olan Türk milleti kudretini Çanakkale’de göstermiş,düşmana geçit vermeyerek kanının son damlasına kadar savunmasını yapmış ve namahreme vatanını ciğnetmemişti.
İki yüz ellibin şehidin kanıyla her metrekaresi sulanmış bu vatan toprakları şu yeryüzünde adeta cennet asa bir hal almıştı . O dönemde osmanlı sınırları dahilinde vazife idraki ile yaşayan insanımız gelecek nesillerin bekası adına her köyden, beldeden ve vilayetden Çanakkaleye asker göndererek görevini bi hakkın yapmışlardı .
Bizim beldelerimizden ve köylerinden de Çanakkaleye çok sayıda asker gönderilmiştir. Bunlardan biriside Ekizce Köyünden Satılmışoğulları´ndan Mustafa Oğlu Ali dir. 1319(1902) doğumlu Emirdağlı Ali 13 Ekim 1915´te Kitre Muharebesinde şehit düşmüştür. Şehit olduğunda 13 yaşındadır.Şu ana kadar yapılan arşiv çalışmalarında Çanakkale’nin en küçük çocuk şehidi bizim Ali’miz gözükmektedir.Daha çocuk yaşta vatan uğruna şehit düşen nice Aliler vardır bilinmez.
Çanakkale bu yönü ile de şehitlerden bize kalan kutlu bir mirastır. Şehitlerimizin aziz hatıraları için ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Hüzün günlerinin şairi Akif geriye söylenecek bir şey bırakmamakla beraber savaşın çetin yıllarında yapılan fedakarlıklar karşısında Çanakkele şehitleri için bir abide mezar yapar. Gökyüzü bu şehidin lahit örtüsüdür, tavanı nisan bulutudur. Kandilleri Ülker Yıldızıdır. Geceleyin türbedarı mehtaptır. Türbenin avizesi güneştir. Şehidin kefeni, akşamın alacakaranlığıdır. Akif adeta bütün bir kainattan kurulmuş mezarı da kafi görmeyip: "’Bu taşındır’ diyerek Kabe’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;" Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana." mısrasını söyler ve şöyle devam eder "Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber…" mısralarıyla şehitlerin ödül olarak Hz.Muhammed (s.a.s)’le birlikte olacakları dile getirir.Zira şehitler şehit olmakla en büyük mükafatı yüce yaradandan almışlardır.
Evet Bu mirasın korunması,yaşatılması ve zihinlerde her daim canlı tutulması adına tüm Türkiye’yi bağlayacak örnek bir davranışla Emirdağ’lılar olarak ne yapabiliriz?Şehidimiz Ali için bir caddeye bir orman sahasına isminimi veririz? Abide bir anıt mı yaparız?ne yapabiliriz?…
18mart2010 Yüksel peker