Sağlam ve gürbüz nesil, genç nesildir. Gençlik, var oluşumuzun teminatı, istikbalimizin garantisidir.
Genç ile gençliğin eğitimini en iyi anlayan Atatürk, Cumhuriyeti gençliğe emanet ederken ondaki asil ruh ve beden zenginliğini keşfediyor ve onu şöyle tarif ediyordu: Gençlik, geleceğin güneşidir.
Genci genç yapan, onun değerini hakkıyla ortaya koyacak olan, gencin eğitimidir. Eğitimsiz genç, belli bir yerde, işe yaramayan kuvvetten başka şey değildir. Kuvvetin işe yaraması için eğitilmesi gerekmektedir. Eğitme işi, doğumdan ölüme kadardır. Asıl olan, bu işin sistemli yapılmasıdır. Gençliğin eğitimi gerçek manada bugününü yaşayan, geleceği yaşayan ve yaşatacak olan kişinin eğitimi şeklinde olmalıdır. Aksi halde bu iş, kafası, bedeni ve ruhu fazlalıklarla dolu; ne olduğunu ve ne olacağını kestiremeyen; bocalamaktan başka işe yaramayan kişiler yetiştirme demek olacaktır ki bu da yok oluşun ilk basamağıdır.
Milli eğitim ve kültür politikasını tam belirleyemeyen milletlerin gençliğinin durumu içler acısıdır. Bu acıyı bir kat daha çöreklendiren de, hazindir ki, gencin gençlik adına gençlikle taban tabana zıt hareketlerinin görülmesidir. Bu gençlerin durumuna bakıldığında ortaya çıkan tablo şudur: Genç kendinden soğutulmuş; soğutulduğu için de büyük ölçüde kendi değerlerinin dışında değerler bulmuş hatta onlara tapar duruma gelmiştir.
Ülkemizde örgün ve yaygın eğitimle gençlerimizin eğitimine çalışılmaktadır. Bu işin esasları, milli eğitim ve kültür politikamızda açık olarak belirlenmiştir. Gençlik eğitiminde hareket kaynağı olan temel fikir, “Gencimize sahip olmazsak bize başkaları sahip çıkar.”olmalıdır.
Millet olarak genci, sürekli, yüceltmişizdir. O, en iyi yapar. O’nun için aşılmayacak engel yoktur. O’nda zor, çok çabuk kolay olur. O, fedakardır .O, hiç hata yapmaz. O, adildir …
Çevresinde böyle yücelen gencin çevreye ters düşmemesi gerekmektedir. Bütün düğüm de budur. Genç, bildiğini ve yapacağını çevresinin kendisini gözlediğini, bazen unutarak yapmaktadır. Böyle olunca çevrenin gence bakışı, hemen, değişiyor. O yılmaz ve yıkılmaz gençlik, maalesef, “anlaşılmaz ve ne yaptığını bilmez” oluveriyor.
Çevre terazisinde kusur kefesini ağır bastıran genç, çevreden soyutlanıveriyor hemen …
Burada asıl mesele, ”gençlik-çevre çatışması”’na meydan vermemek için gençliğin yanı sıra çevresinin de ayrıca ve özellikle eğitilmesidir.
Ana baba ve yakın çevreye öyle bir eğitim verilmeli ki genç ile çevre terazilerinin kefeleri hep denk olsun…
Haliyle bu da öncelikle her ferdin kendi kendini eğitimi ve çevreye adaptesi ile gerçekleşecektir.
Gencin fedakarlığı kadar da çevrenin fedakarlığı olmalı; olmalı ki medeniyet yarışında genç ve çevre at başı gitsin!..
Gence gençliğinin önemini kavratmak, O’na kendisini tanıtmakla başlar. İnsan olmakla bile bir hazine olduğunu kavrayan genç insan, kendinden beklenilenlerin şuuruna varınca, kendine verilen değeri anlayınca, elbette, büyük işler başarmak için kendinde yeni kuvvetler bulacaktır.
Gencin de hata yapabileceğini çevreye kabul ettirmek esastır.
Genç insan hisleriyle de hareket edecektir. Genç insan, yanlışlıklar da yapabilecektir. Genç insan, enerjisini gereksiz yerlere de harcayabilecektir. O, adı üstünde “delikanlı ”’dır. Ama O, hiç bir zaman bu hatalarının kurbanı olmayacaktır; olmamalıdır da! O’na hataları, yanlışları insanca anlatılacak; yaptığı yanlışların “yanlış“ olduğuna -önce ama mutlaka- kendisi inandırılacak ve başarılarına yenilerini katması istenecektir.
Unutmayalım: “Milletlerin genç unsurları bozuk olmaz. O ancak yetişkinler bozulduğunda bozulur.” İşte işin “püf noktası” budur …
Düşünceye sahip olmak ve bu düşünceyi akılcı yolla geliştirmek, insanı sağlam fikirli yapar. Gençlik çağı, sağlam fikirli olabilmek için kaçırılmaz bir fırsattır.
Fikir eğitiminde iyi yollara kanalize edilemeyen gençlik, zaman gelecek, bu işi yapamayanların başına çorap örecektir. Kendilerinin hiç bir işe yaramadıklarını, yarayamayacaklarını öğrenen gençlerin ahı, elbette, sorumlulardan çıkacaktır. Böyle olmamayı istiyorsak -ki en büyük arzumuzdur- gençliği “kargaşa”‘dan çıkaracak çalışmaları hızlandıralım.
Gence, gençliğin şerefini korutmasını öğretelim.
Atamızın direktifi olan “Çağdaş Uygarlık”ı gençlikle geçeceğimizi aklımızdan çıkar mayalım.
Unutmayalım ki bizi layık olduğumuz yere götürecek olan, istikbal garantimiz gençliktir.
Derin bir maziye dayanan köklü kültürümüzün mimarlarını fikir ve inanç buhranı içine itmeyelim. Ve düşünelim: Tarihin yalan bilmez dudağı karşısında bunun hesabını torunlarımıza nasıl vereceğiz?
Özcan TÜRKMEN, Milli Kültür (Üç Aylık Dergi), Kültür Ve Turizm Bakanlığı Yayını, Sayı50; Ankara; Eylül 1985.
www.ozcanturkmen.8m.com