Pazar, Ekim 6, 2024

Unutamadığım Ramazanlar

Belli bir yaşın üstünde olanlar, hele bizim gibi yarım asrı devirenler  sık sık “Nerde o eski ramazanlar” deriz. Gerçekten eski Ramazanlar yaşanmadığı için mi bu lafı kullanıyoruz, yoksa çocukluğumuzda yaşadığımız Ramazanların tadını büyüyünce alamadığımız için mi Ramazanların eskisi gibi olmadığını düşünüyoruz bilmiyorum.
            Çocukluğumun geçtiği memleketim Emirdağ’daki, gençliğimin geçtiği okul yıllarımdaki Ankara ve İzmir ile görev yaptığım Kandıra, Bursa ve Kırklareli’ndeki ramazanların hepsinin yaşımıza ve zamanımıza göre ayrı birer tadı ve lezzeti vardı. Fakat 18 yılımın geçtiği şehzadeler şehri Kütahya’daki ramazanların tadı ve lezzeti hepsinden çok farklıydı.
             İftardan sonra kapınızın zili çalındığında, karşınızda mahallenin çocukları toplanmış, koro halinde;
              Heey! küpecik, küpecik,
              Yağdan, baldan küpecik.
              Yağ olmazsa bal olsun,
               Ev sahibi sağ olsun.
               Ev sahibi, evde misin?
               Evde değil dağda mısın?
               Dağda yılan kışlasın
              Allah çocuğunuzu bağışlasın.
             Al yanaklı yenge!
             Merdimandan in de gel!
             Sarı yirmibeşliği,
             Al da gel, al da gel!
        Manisini söylediği zaman, hiç bilmiyorsanız önce bir afallarsınız. Zamanla onlara bahşiş vermeyi ve ikramlarda bulunmayı öğrenirsiniz.
        Kütahya’daki ramazanlar gerçekten çok farklı ve manevi havayı daha fazla teneffüs ediyorsunuz. Teravihten sonra Ulu camii ile Dönenler camii arasında serilen hasırlarda içilen çayların ve yapılan sohbetlerin lezzeti gerçekten doyumsuz.
        Hele her yıl düzenlenen çocuk iftarları, canlı okunan ezanlar, sırmalı kıyafetlerle arada şerbet dağıtan şerbetçiler, milli kıyafetlerle macuncular ve kağıt helvacıların çocuklara ikramlarda bulunması, iftardan sonra Karagöz ve Hacivat oynatılması, sonunda da çocuklara simli keseler içinde Nasrettin Hocalı, Yunus Emre’li, Mevlana’lı, Keloğlanlı çini nihaleler ve bozuk paraların diş kirası olarak verilmesi nasıl unutulabilir ki?
         En büyük mutluluğumda bu çocuk iftarlarını şevkle organize etmemdir. Sanırım bizim çocuklarımız Karagöz ve Hacivat’ı izleyen son nesil oldu. Ümit ederim ki bu gelenekler ölmesin ve daha nice nesillere ulaştırılarak yaşatılsın.

                                                                                                                                                             Mesut ACET
                                                                                                                                     Özel Eskişehir Sakarya Hastanesi Müdürü

 

 

RELATED ARTICLES
- Advertisment -

Most Popular

Recent Comments