Elbette su testisi su yolunda kırılır.
Lakin bu cümlede testi kelimesiyle, kastedilen, anlatılmak istenen bir insan.
Belki onu yaşadığı şartlar su testisi haline getirmiş.
Kendisine sorsanız, testi olmaktan mutlu olmadığını söyleyecektir muhtemelen…
Bazen konuşurken ya da yorum yaparken o kadar duygusuzca, ya da düşünmeden konuşuyoruz ki, neyin nereye gideceğini, ya da ne anlama geleceğini hiç hesaplayamıyoruz.
Sevmediğimiz ya da bazı şeylerini tasvip etmediğimiz insanların başına bir şey geldiği zaman ne kadar da seviniyoruz, heyecanla hemen o meşhur cümleyi «Su testisi su yolunda kırılır » ı patlatıveririz genellikle.
Ah şu önyargıların gözü kör olsun!
Şu önyargılarımızdan bir kurtulabilsek, birçok sorun kendiliğinden bitecek…
Hani şu milliyetçilik duygularımız kabarınca da birden önyargılar egemen olur.
Bunları sadece bizler yani, Belçikalı Türkler için söylemiyorum.
Hepimiz, yani Türk, Belçikalı , Faslı, Amerikalı…
Sonuçta hepimiz aynıyız.
Bir hırsızlık ya da gasp olayı olsa nedense hemen «kesin şu millet ya da bu millet yapmıştır» denilir.
Genelleme yapılır, kolaycılığa kaçılır…
Cümlemizin başında bir de «kesin » kelimesi musallat olur.
İyi olan durumlarda da hemen kendimize pay çıkarmasını biliriz.
İşe önce kendimizi, olaylara bakış açımızı, eğitim durumumuzu, ya da kültür seviyemizi pozitif yönde değistirmekle başlasak fena mı olur yani?
Krizlerle dolu şu dünyada çocuklarımıza daha fazla zaman ayırsak, aile kavramının önemine biraz daha fazla değinsek…
Düzenli aileler olmadan, düzenli bir toplumdan bahsetmek mümkün müdür?
Aile düzenini sağlayan, iyi bir aile için caba veren eşler acaba ne kadar duyarlı?
Bu zamanda çocukların yanında kavga edilmeyeceğini bilmeyen ailelerin olması beni o kadar üzüyor ki anlatamam…
Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, bilinçli olan aileler bile çocukların yanında bazen ağızlarından birşeyler kaçırabiliyor.
Belli yaşların altındaki çocuklar hakkında «onlar anlamaz » demek tam bir aymazlık…
Onlar herşeyi hissediyorlar zira !
Tartışmalar bizlere göre belki küçük, önemsenmeyecek şeylerdir.
Oysa ki onların küçücük kalpleri öyle herşeyi kaldıramaz.
Onlar bizler kadar derin bakamazlar olaylara.
En değerli varlığımız olan çocuklar hassas ve kırılgandırlar.
Bazı durumları yanlış anlarlar ve de kimbilir büyüyünce yanlışlar içine düşebilirler.
Psikolojileri ne hale gelir ?
Bunları ne kadar düşünüyor değerlendiriyoruz acaba ?
Aile kavramı, çocukların durumları..
***
Bu konularda geçenlerde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamaları sırasında Başkonsolosumuzun değerli eşi, resim kursu öğretmenimiz, sayın Ayşegül Poroy ve sefiremiz sayın Zeynep Ersavcı hanımefendilerle sohbet etme imkanı buldum.
Resim kursu bana beklentilerimden çok daha fazlasını vermişti anlaşılan.
Çok duygulandım.
Öyle güzellikler gördüm, duydum ve hissettim ki..
Sanatın ve sanatçının gerçek yüzünü, olaylara ve insanlara bakış açılarını… ve daha neler!
Kalpleri insan sevgisiyle dolu olan insanların hayata farklı pencerelerden baktığını..
Güzel bakınca her şey daha da güzel görünüyor insana.
Her şeyin altında yine o «EMPATİ» kelimesi yatıyor.
Kendimizi çocuklarımızın yerine koymak, ya da komşularımızın, ya da anlamakta zorluk çektiğimiz insanların.
O zaman belki de sorunlara başka türlü yaklaşacagız, belki de hayata bir başka bakacağız, belki de mutluluğa her zaman bir adım daha yakın olacağız, kimbilir, belki de bizi mutsuz etmeye hiçbir seyin gücü yetmeyecek.
Hayatı başka kavrayıp daha mutlu olacağız.
Dalgalar üzerinde yolunu arayan sandalımızın rotası bu değil mi zaten?
Empati dalga dalga yayılır, sempatiye dönüşür, dostluklar ve beraberlikler yeşerir…
Birgül Kapaklıkaya (c)
Brüksel, 17 Mart 2011