Biraz sonra bir çaylağa rastladı. Ona bu durumdan söz etti:
-Benden daha iyi görebilen, uzaktan seçebilen başka bir kuş var mı sence?
Çaylak:
-Nereden bileyim? Bu söz, bir iddiadır. İddianın ispatı gerekir. Söyle bakalım şu ovada neler görüyorsun?
Akbaba, bu soru üzerine gözlerini ovaya dikti. Bulunduğu yerden aşağıya doğru baktı:
-Neler mi görüyorum, dedi. Bunları saymaya kalksam vakit yetmez. Yalnız, sana şu kadarını söyleyeyim. Yerdeki bir buğday tanesini bile görebiliyorum.
Çaylak, bu söze çok şaşırdı:
-Peki inelim, dedi. Söylediğin doğru mu görelim?
Birlikte ovaya doğru inmeye başladılar. Akbaba, buğday tanesinin yanına kondu.
Buğday tanesi bir tuzağın üzerindeydi. Buraya özellikle konulmuştu. Akbaba ise bunu bilmiyordu.
Buğday tanesini alayım derken tuzağa yakalandı.
İddiacı akbaba, tuzaktaki buğday tanesini görmüş, fakat tuzağı görememişti.
Akbabanın tuzağa yakalandığını gören çaylak ona şöyle dedi:
-Senin için hazırlanan tuzağı göremedikten sonra buğday tanesini görmüşsün neye yarar?
Akbabanın bu durumda yapacak bir şeyi yoktu. İddiasından, büyük konuşmasından dolayı çok pişman olmuştu.
Fakat ne çare… Birazdan tuzağın sahibi gelecek ve onun hayatına son verecekti.
Akbaba, doğup büyüdüğü ovaya son bir defa baktı.
Çaylağa:
-Haydi sen git, dedi. Ben gururumun ve açgözlülüğümün cezasını çekeceğim.
Bu sana da ders olsun.Okuyanlara da !