“Yalnızlığın bana yakıştığını söylüyorlar.
İyi duruyormuş üzerimde.
Renkleri sade ve uyumluymuş dikimi kusursuzmuş. Bu maharetli terzimin adını öğrenmek istiyorlar benden.
Söyler miyim hiç. Konfeksiyon yalnızlıklar ne güne duruyor söyler miyim hiç sevgili dost bana bencilce hareket ettiğimi söyleme sakın insanlara güvenimi kaybettim.
Terzimin adını sadece deniz fenerlerine ve kız kulesine verdim. Onlarda yalnız diye.
Ha sahi bu arada, Galata Kulesi’de istedi ama reddettim onu. Çünkü o her gece koynuna yabancıları alıyor. Yalnızlık senin neyine dedim. Neyine senin yalnızlık! (Alıntı)
Sana dinginlik yaraşır, bana yalnızlık şimdi…”
Sevdiklerimize, dostlarımıza vakit ayırmak yerine ajandamızdaki ya da görev diye önümüze konulan dünyevi işleri yetiştirmenin telaşı içerisinde yarış atı gibi akşama kadar koşturuyoruz.
Akşam olunca da renkli dünya (TV) ya da sanal dünya (İnternetin) içinde kayboluyoruz. Ajandamızdaki işleri yinede bitiremiyoruz ama peki ihmal ettiğimiz dostları…
Yılgın insanlar topluluğu çevrelemiş yaşamımızı…
Yılmaktan yanıldığımızı göremez olmuşuz. Her geçen günde vazgeçerken kendimizden, dostlarımızdan bir parça eksilirken, küçük bir yumak olmuş benliğimiz evrende göremiyoruz.
Bir çift göz gerekiyor galiba şimdi bize, bir çift yürek gerek, coşkun denizinde dalgalarıyla bizleri kaldıracak. Bir çift el gerek tutup kaldıracak.
Hz.Mevlana ;”Arayan sen ol, bulan sen;
Tanıyan sen ol, kucaklayan yine sen !
Kula vefası olmayanın Hakk’a vefası olmaz!” Demiş.
Dostlarımızı, dostluklarımızı yalnızlıklarımızı unutmamak dileğiyle…