Anne, baba buradaysa gidiliyor, kardeşlerin ise kaçı bir arada ki, doluşulmuyor, doluşulamıyor eskisi gibi, gelenler sırayla geliyor, üstelik gelmeyenler de vardan-yoktan bahanelerle, uzakta olup gelemeyenler ayrı mesele.
Annelerin gözleri dolu dolu, hiç susmuyor, devamlı akmaya hazır, ama bu defa kederden, üzüntüden bu dağınıklıktan dolayı.
Hüzün en iyi dostu olmuş, yerleşmiş yüzlerine.
Ne gidilen yerde tat var, ne de bizlerde…
Kardeşle karşılaşıyorsunuz, sımsıkı sarılsanız ya!
Gönülden bayramlaşsanız ya!
Yok!
Anne ve babaların gözleri yollarda, “Gelen de sağ olsun, gelmeyen de.” diyorlar. Takmıyormuş gibi göstermeye çalışıyorlar ama aslında gözleri hep kapıda ve her yerde gelmeyenleri arıyor, içlerinde ağlamaklı yalvarma sesleri: “Gelin artık, baba evinizi böyle sessizlikte bırakmayın…”
Böyle dağılmak için mi büyüdü çocuklar?
Hal böyleyken uğraşın kardeşler, ağabeyler, ablalar, nereye kadar varacaksınız, dayanacaksınız bakalım…
3 günlük dünyanın nesi sebep sizi birbirinizden böyle uzaklaştırmaya?
Hepimizin canının aslında tek bir can olduğunu ne zaman anlayacağız bakalım?
Birimiz bu dünyadan göçünce mi?
Söyleyin!
Birimiz bu dünyadan gidince, kabre girince mi anlayacağız, pişman olacağız?