Evlilik müessesesi eskiden olduğu gibi sağlam temeller üzerine kurulamıyor artık.
Zamane evlilikleri ne kadar da kolay yıkılır oldu. Eskiden ömürlük olan evliliklerin bir çoğu senesini doldurmadan mahkeme salonlarında boşanmalarla neticeleniyor yazık ki.
Sen sensen ben benim devrini yaşıyoruz. Saygı tesettürüne bürünmemiş çıplak sevgi ile kurulan yuvaların ömrü de uzun olmuyor maalesef.
Atalarımızın bir sözü vardır:
‘Çok muhabbet tez ayrılık getirir’ diye.
Şimdilerde vaktinden evvel yakınlaşmalar, laubali yaklaşmalar, daha evlenmeden arada mesafelerin, çizgilerin olmayışı çabuk yüz göz ediyor gençleri.
Hakaretler, küfrler, şüpheler, sadâkatsizlikler nikahtan önce giriyor aralarına.
İnsan hakaret ettiği, küfürle konuştuğu biri ile aynı yastığa nasıl baş koyabilir ki…?
Oysa bizim zamanımızda öyle çizgiler olurdu ki aşılamaz, öyle mesafeler olurdu ki geçilemez ve öyle hitaplar olurdu ki; sanırsınız yazılan mektuplar resmî kuruma gidecek. Edep sınırları dahilinde ve sınırlı olurdu görüşmeler, konuşmalar.
Postacılar sevda mektupları taşırlardı taşımasına da , en samimi hitap ismen hitap etmek olurdu ancak. Bir de mektubun arasında onu sevdiğini ima eden bir cümlecik belki.
Şimdilerde kız arkadaşım, erkek arkadaşım da denilmiyor artık. Sevgilim , aşkım, meleğim…….vs hitaplar.
Oysa eski sevda mektuplarının hitablarında kelimenin sonuna ‘m’ harfini iliştirmeye hicap edilirdi.
Ah ne güzeldi o zamanlar.Saygı, sevgi ve güven üzerine ve bir de anne baba rızası üzerine atılırdı evlilik temelleri.
Oysa şimdi durum çok farklı. Ve çok çabuk tüketiyorlar sevgiyi, aşkı.
Elbette hiç bir evlilik günlük güneşlik, dört başı mamur değildir.
Zira evlilik gökyüzü gibidir. Kimi zaman güneşli, gahi yağmur, gahi kar, gahi, fırtına , gahi şimşek, gahi yıldırım gahi gökkuşağı renginde.
Ama gökyüzü kadar sonsuz ve yüce..
Bizler evlenirken kalbimize sevgiyi doldurduk, gözümüze haya perdesini çektik.
Çeyiz sandığımıza da, saygıyı, güveni, sadakatı,sabırı, anlayışı, hoşgörüyü, muhabbeti, fedakarlığı, tahammülü, vefayı ve vicdanı doldurduk.
Yola çıkarken, ana babamız heybemize ömür boyu yetecek öğüt azığı yükledi.Evlilik yolu ömür boyu süren bir yolculuktur kızım diyerek.
Evlilik bir deryadır. Sevda gemisine binmeden yol alınmaz. Lakin sevda gemisinin saygı, güven, sabır , sadakat, anlayış , fedakarlık, vefa ve dürüstlükten oluşan mürettebatı eksikse yine uzun yol alamaz, alabora olursunuz.
Mürettebat eksik değilse her sevda gemisi evlilik denizinde fırtınaya, akıntıya, yağmura borana yakanabilir ama bu mürettebat ve sevgi kaptanı sayesinde geminiz yol almaya devam eder.
Fırtınalı havalarda pes etmeyin. Ancak içki, kumar, ihanet ve yalan kayalıkları ile karşılaşırsan işte o zaman yola devam etme, geri dön diye uğurlanırdık baba evinden.
Şimdi sizlerle küçük bir anımı paylaşacağım….
Biraz da tebessüm
Konya’da ikamet ediyorduk.Evliliğimizin dördüncü yılı idi. Ilık bir bahar akşamında, eşimle ,sebebini hatırlayamadığım, hafif nane limonî havasında idik.
Tam yirmi dört yıldır istisnalar haricinde hemen her sabah birlikte kahvaltı yaparız. Bu hiç değişmedi.İşe sabahın köründe de gitse kahvaltısız göndermem. Hatta kahvaltı hazırlamakla da kalmam oturup karşılıklı yaparız kahvaltımızı.
Dedim ya ılık bir bahar akşamı azıcık kırgındık bir birimize.
Eşim komidinin üzerine bir not bırakmış:
—‘ Hayatım yarın erken mesaiye gideceğim. Saat 6 :30’ da çıkmam gerek. 6’da kaldırır mısın beni?
Ne kadar da kibardı , her zaman olduğu gibi.
Biz , kırıldığımız zaman dahi bir birimizle kavga etmez sadece karşılıklı sükuta çekilir, konuşmazdık bi süre. Bu süre çok uzun sürmezdi. Hatalı olan taraf mutlaka özrünü diler, gönül almaya çalışırdı.
Ha bu arada , eşim hiç kendiliğinden kalkamaz sabahları hep ben uyandırırdım.
Nitekim kalkamayacağını bildiği için bana o notu yazmıştı.
Notunu okudum ve sabah 5’30’da kalktım, kahvaltıyı hazırlayıp masaya kurdum ve aynı notun altına :
—-Hayatım kalkar mısın saat 6 oldu. Mesaiye gecikeceksin! diye yazdım ve tekrar yattım.
Belki o gün mesaiye gecikecekti ama bir daha kırdığında gönül almak için daha tez davranacaktı.
Evet o gün ikinci mesai aracı ile gitti işe. Arabamız yoktu çünkü.
Ama bir daha o sebepten hiç geç kalmdı
Aklımıza geldikçe bizi kahkahalara boğan tatlı bir anı oldu bize de
Evlilik, birer ucu eşlerde olan pamuk ipliği gibidir. Fazla çekmeye, hele karşılıklı çekiştirmeye hiç gelmez. Çıt, kırılıverir.
Eşlerden biri çekecek olsa birisi hafif gevşetmeli, boşa almalı ki gönül ipi kırılmasın.
Nurgül’ün Günlüğünden
Nurgül KAYNAR YÜCE….