Vur Tezliye !!!

Şimdi.. o yaylalar boş.. Özellikle orta yaş üstü , az ya da çok yayla anısı olan herkeste, hüzünlü bir hasret, gelmeyecek bir sevgiliye olan özlem misali.. türkülere dökülüyor anılar.. umutlar.. yanık türkülere.. “Ayrılık mı olur yayla zamanı’’ diyerekten Gününüz Güzel Olsun. Nurettin YILMAZ (serseriturna)

0
396

Kıştan kalma bir bahar havası mıydı.. yoksa ben mi öyle hatırlıyorum. Emirdağ koruma derneği korucuları, yaylada yayılan koyunların,malların birazını toplayıp, alıp Emirdağ’ına götürünce, Tez’lilerin “ayağı suya erdi’’. Köyde ağır ağır gelen bir tufan kokusu… İnsanlar gergin, düşünceli, bir o kadar da öfkeli…
Yörüğün ayrannağası kabarmış, üff desen ateş alacak.. Bir o kadar da dayanışma duyguları galeyana gelmiş.. ortak tehlikenin farkındalar, dargınlıklar küskünlükler bir tarafa bırakılmış ,herkes herkese akıl danışıyor. Ortalıkta bir uğultu : Emirdağlılar bizden’’ koruma parası’’ alacak.. O dağlar bizim.. yaylalarımız olmazsa ne yer ne içeriz, malımız melalımız perişan olur.. Bu kadar koyun kuzu yaylalar olmadan nerde yayılacak, nerde ot bulacak, nerde su suvat bulacak? Herkes biri birine bir şey anlatmaya.. neyi nasıl ederiz de , bu durumdan nasıl kurtuluruz diye kafa yorarken.. Köye gelen Kaymakam Bey’in cipi, Muhtar Hacı’yı da alıp, arkasında bozuk motor ayarının hediyesi az yanmış benzin, çok yanmış yağ kokusu bırakarak Emirdağ’ına doğru uzaklaşınca…. Yörüğün öfkesi yıldıza dayandı.. Köyde çabuk duyuldu muhtarın Emirdağ’ına götürüldüğü… Ve zamanlar, karakollarda “dayağın cennetten çıktığına” yürekten inanan “görevliler’’ .. Ve bunun böyle olduğunu, anasından doğalı yaşayarak tecrübe edinmiş köylüler olunca.. Anında toplandılar.. anında karar aldılar:

Muhtarlarını kurtarmak için Emirdağ’ına toplu olarak sefer yapmayı, bunun bir vatan borcu filan olduğunu söyleyip, hep bir ağızdan konuşarak, gruplar halinde yola koyuldular. En önde de bir eşeği bile olmayan çulsuzlar takımı.. Ürüstemliğin yanından geçerken.. nedense ve de özellikle mal-melal sahibi, yaylayı da en çok kullanan bazı köylülerin çişi geldi,, Her biri bir ardıç ağacının arkasında def i hacet ederken “az biraz geciktiler,, yani sefere çıkmış son köylünün de Çiftçağıl kuyusuna vardığından emin olduktan sonra.. artık onlara yetişemeyeceklerine toplu olarak karar verip köylülerine başarıları için, abdestsiz, ama can ı yürekten dua ederek muhtar odasında beklediler aslan köylülerini…
Tezliler ; tam Emirdağ su deposuna varınca, aralarından bir akıldane çıkıp : arkadaşlar.. biz böyle toplu olarak Emirdağ’a girersek “toplu isyan’’a girer , bölük bölük şehire sızalım diye karar aldıklarında, o ana kadar yaptıkları en büyük yanlışın bu olduğunu çook sonra fark ettiler.. ama.. bölük bölük ve de ceplerine hiç taş almadan şehre girdiklerinde gördüler ki :
Emirdağlılar.. Musçcalılar onları bekliyorlardı. Tahkimat muhkem. cephane boldu Emirdağlılarda.. Kavga kısa ve hızlı oldu.. Düz ovada, saklanacak,sığınacak bir dükkan bile bulamayan, cepleri ve elleri TAŞSIZ Tez’liler ; Allah Allah nidaları.. Ve ;’’VURUN TEZLİYE’’ bağrışları arasında, nasiplerindekini sırtlarında acı olarak hissedip, hızlıca terk ettiler Emirdağ’ını..
Onlar köye geldiklerinde az sonra da Muhtar Hacı geldi köye.. gene Kaymakam beyin cipi köyü kokutup gitti.. Epey Emirdağ’ına inmediler.. inemediler.. Emirdağlılar da yaylaya jandarma ile çıktılar.. ama tat da alamadılar.. yavaş yavaş yaylacılıktan soğudular. Avukatlar tutuldu.. mahkemeler açıldı.. avukatlara: yağ, yün yatak, peynir, tere yağ, bal yetiştiremedi köylüler.. her yıl toplanan akıbat paralarını hiç saymayın..
Sonuç ne mi oldu ?.. Sular eskisi gibi akmadı herkes için… Mal melal sahipleri yaylalarına çıktılar.. Hiç bir şey olmamış gibi Musçalı yaylacılarla kolkola.. türkü çığıra çığıra komşuluk ettiler.. Yıllar sonra Emirdağ adliyesine akıllı bir hakim gelip: bu dava “esastan yanlış’’ açılmış deyip, kararı basınca kurtuldu köylüler akıbat (avukat) soygunundan.

Bir şey daha oldu : Aslında Emirdağ’da Tezli’ler yedi sopayı.. aşağılanmaya onlar maruz kaldı en çok.. ama bütün Emirdağ ve civar köyler ve köylüler, o acıyı ve aşağılanmayı sırtlarında, yüreklerinde duydular hissettiler.. Özellikle de dağ kolları denen yörük köyleri ve köylüleri.. Hepsi yaylardan dağlardan topraktan umudu kesip, çocuklarını okumaya, hiç olmadı bir usta yanında zenaat öğrenmeye verdiler..
O zor günde saklanacak girecek bir dükkan, kulübe bulamayan köylüler.. şimdi o çarşının sahipleri… 10 dükkandan nerdeyse yedisi köylülerin ,dayak yiyenlerin çocukları, torunları..
Şimdi..
o yaylalar boş..
Özellikle orta yaş üstü , az ya da çok yayla anısı olan herkeste, hüzünlü bir hasret, gelmeyecek bir sevgiliye olan özlem misali.. türkülere dökülüyor anılar.. umutlar.. yanık türkülere.. “Ayrılık mı olur yayla zamanı’’ diyerekten Gününüz Güzel Olsun.
Nurettin YILMAZ (serseriturna)