Kumandan Ve Asalet (30 Ağustos Sonrası)
30 Ağustos Çarşamba günü Başkomutan Mustafa Kemal, son bir taarruz için bütün komutanları ileriye sevk eder.
1. Ordu’nun 1. Kolordusu ve 15, 14, 57 ve 6. Tümenleriyle Dumlupınar – Toklusivrisi hattındaki düşmana taarruz ederken, 4. ve 7. Tümenleriyle 2. Kolordu da ikinci hatta ihtiyat olarak 1. Kolordu’yu takip eder. Başkomutan güneyde en önemli bölgede bulunan 4. Kolordu’nun 11. Tümeni’nin ilk hatlarında bizzat muharebeyi idare etmektedir. Tarihin en büyük ve en kesin sonuçlu meydan muharebesi kazanılır. Bu muharebeler sonucunda Yunan ordusu imha ve esir edilir.
Artık Yunanlıların güney cephesi diye bir şey kalmaz.
İşgal ordularının kalıntıları İzmir’e doğru soluk aldırmadan kovalanmaya başlanır. Batı Cephesi Komutanlığı Karargâhı 31 Ağustos 1922’de Afyon’dan Dumlupınar’a gelerek, burada Başkomutanlık, Genelkurmay Başkanlığı, Batı Cephesi Komutanlığı 1. Ordu Komutanlığı karargâhları toplanır.
Sabah, Başkomutan ve Genelkurmay Başkanı Adatepe bölgesine gider. Batı Cephesi Komutanı da oraya gelir. Birlikte muharebe meydana gezilir. Çalköy- Alliören – Yeniköy – Adatepe arasında dar bir bölgede 5 Yunan tümeninin ve 2 kolordu karargâhıyla bağlı birlikler, seyyar hastaneler, kolorduların ve ordunun bütün top, motorlu araç, araba, eşya, donatım ve gereçleri dereleri ve yolları doldurmuş durumdadır. Muharebe meydanı Yunan ölüleri ile doludur. Muharebe alanının etrafındaki orman ve korularda kalan Yunan yaralıları toplatılır. Çok kayıplara uğramış, 1, 2 ve 7. Yunan tümenlerinden başka İzmir’e kadar savunma görevi almaya elverişli düşman kuvveti kalmamış durumdadır.
Başkomutan Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanı ve Batı Cephesi Komutanı öğleye doğru Çalköy’e gelirler. Düşman ordusunun asıl kuvvetleri ile imha edilmiş olduğunu görürler.
Başkomutan muharebe meydanında gördüğü manzara karşısında şunları söyler “Muharebe meydanını dolaştığım zaman ordumuzun kazandığı zaferin büyüklüğü ve buna mukabil düşman ordusunun düçar edildiği felâketin dehşeti beni çok mütahassıs etti. Sırtların gerisindeki bütün vadiler, bütün dereler, kapalı ve örtülü yerlere bırakılmış toplar, otomobillerle sayılamayacak kadar teçhizat ve malzeme ile ve bütün bu terk edilmişlerin aralarında yığınlar teşkil eden ölülerle, toplanıp karargâhımıza sevk edilen esir kafileleri bir mahşeri andırıyordu. Ağustos’un 31. günü sabah erken saatlerde Çal Köyü’nde İsmet Paşa ve Fevzi Paşa ile buluşarak kazandığımız meydan muharebesinin bütün seferi sonuçlandırabilecek bir azamet ve ehemmiyette olduğuna karar kıldık. Şimdi Bursa istikametinde çekilen düşman kuvvetlerini mahvetmekle beraber ordunun büyük kısmıyla zaman kaybetmeden İzmir’e yürüyeceğiz.”
Büyük takip başlar. Başkomutan 1 Eylül 1922 günü yayımladığı bildiride:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları! Afyonkarahisar – Dumlupınar büyük meydan muharebesinde zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve necib milletimizin fedakârlıklara lâyık olduğunu ispat ettiniz. Sahibimiz olan büyük Türk Milleti geleceğinden emin olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından görüp takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdiratına aracılık etmek vazifemi, arkasını bırakmayarak devamlı olarak yapacağım. Başkomutanlığa teklifatta bulunulmasını Cephe Komutanlı-ğına emrettim. Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri vereceğini nazar-ı dikkate alarak ilerlemelerini ve herkesin asıl kuvvetini ve yurtseverlik kaynaklarını kullanarak bol bol yazışmaya devam eylemesini talep ederim. Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri! …” emrini verir. (Genelkurmay Başkanlığı, a.g.e. 2. Cilt, 6. Kısım, 2. Kitap, s.282-283)
2 Eylül Cumartesi günü Başkomutanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Batı Cephesi Karargâhı Dumlupınar’dan Uşak’a gider. Türk orduları durmadan İzmir’e doğru yürümekte İngiltere ve Yunanistan panik içerisindedir. Yunan Hükümeti “Davamıza ilgi göstermiş olan İngiltere Hükümetine şunu bildirmeyi görev sayarız ki, Yunan ordusu artık düşman saldırısıyla baş edebilecek durumda değildir” diyerek Türk saldırısı karşısında Yunan ordusunun artık dayanamayacağını resmen itiraf eder. (Bilal N. Şimşir, a.g.e. s.347-350)
Bu muharebeler sonucunda Yunan ordusu imha ve esir edilir.
Ordusunun büyük kısmı yok edildikten sonra bütün sevk ve idare dayanak ve gücünü kaybederek Kızıltaş deresi istikametinde bir kurtuluş yolu arayan Yunan Ordusu Yeni Başkomutanı Trikopis yanındaki generaller ve kurmay heyetle riyle ve döküntü kıtalarıyla nihayet teslim olmaya mecbur olur.
Alınan esirler arasında 2. Yunan Kolordusu Komutanı General Diyenis, 13. Yunan Tümen Komutanı Albay Miryanidis, 2. Yunan Kolordusu Kurmay Başkanı Albay Yuvanis ve Albay Kalinablis’de vardır. General Trikopis, esaretini şöyle anlatır:
“Küçükler köyünün kuzey sırtlarında 1/2 Eylül 1922 gece sini geçirdikten sonra 2 Eylül sabahı saat 04.00’de güneye doğru yürüyüş başladı. Yürüyüş kolu bidayette düzgündü. Biraz sonra açlıktan, yorgunluktan erler dağılmaya başladılar. Öğleye doğru Karacahisar Köyünün kuzeyindeki Minkarip köyüne gelindi. Burada, bir gün önce Uşak’ın işgal edildiğini öğrendik. Takip edilen araba yolundan çıkarak akşama kadar bir savunma mevzii tutmaya ve gece olunca Mesudiye – Kapaklar üzerinden güneye çekilmeye ve duruma göre harekete karar verdim.
Kol yürüyüşüne devamla Karacahisar köyünün güneyindeki tepeye ilerledi.
Burası, Kapaklar mevziinin kuzey savunma merkeziydi. Saat 14.00’te yürüyüş durdu. Emniyet düzeni alındı. Saat 18.00’da emniyet hattının 1000 m. ilerisinde Süvari kolları, 4 km. ilerde de piyade kolları göründü. 13. Tümen Komutanı’na tertip olarak savunmasını emrettim.
Türk piyadesi 600 metreye yanaşmıştı. Topçuya Türk piyadelerine ateş için emir verdim, fakat erler mani oldular. Erler 29/30 Ağustos’tan beri aç idiler, ot yiyorlardı. Cephaneleri de tüfek başına 10, top başına da birkaç mermi kalmıştı. Bu sırada 13. Tümen Komutanı yanıma gelerek erlerin muharebe et-mek istemediklerini bildirdi. Ben, herhangi bir karar vermeden evvel kıta komutanlarının imzasıyla erlerin harp etmekten kaçmadıklarına dair resmi bir rapor verilmesinin lüzumlu olduğunu söyledim. 2. Kolordu Kurmay Başkanı, hiç bir erin harp etmek istemediğini ve eratın subayları her hangi yeni bir zayiat uğramamak için tehdit ettiklerini söyledi. O zaman erleri harbe girmeleri hususunda ikna etmeye tekrar çalıştım. Buna mukabil erat, harpten kaçınmaktan vazgeçmeyerek ateşin derhal kesilmesini isti-yorlardı. Bazı subaylar da topçu ateşi başladığı anda erat üzerinde zayiatı ortaya çıkaracak düşman ateşine sebep verildiği takdirde eratın subaylar aleyhine hareket edeceklerini haber verdiler. Böyle bir va-ziyet karşısında, savunmanın artık mümkün olmadığına dair subayların hepsinin fikri karşısında teslim olmaya karar verdim ve beyaz bayrak çekilmesini kabul ettim ve toplarla cephanenin tahribini emret-tim.” (Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, 2. C, 6. Kısım, 3. Kitap, s.80-81)
Esir alınan Yunan komutanları Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna götürülür.
Başkomutan esirleri, Fevzi ve İsmet Paşalarla beraber kabul eder. Kıyafetleri, erler gibi son derece sade ve yüzleri çok sakindir. 1. Ordu Komutanı Nurettin ve 4. Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Paşaların arasında salona gelen Yunanlı iki Generalden Trikopis daha dinç, Diyenis ise biraz daha yaşlı ve her ikisi de yorgun ve yaptıklarından korkan ve utanan bir vaziyette görünürler. Yunanlı Generaller sırmalı üniformalar giymişlerdir.
Mustafa Kemal Paşa, suçluluk ve aşağılık duygusu altında ezilen Trikopis’in elini sıkıp “Oturun general, yorulmuş olacaksınız” der ve harita üzerinde bazı izahat aldıktan sonra, Yunan ordusunun hezimetini kastederek “Bu nasıl sevk ve idaredir? Sizin için teşebbüs edilecek birçok hareket tarzları vardı, hiç birine neden başvurmadınız” diyerek durumu açıklayarak önemli sorular sorar. General Trikopis dertlerini bir profesyonele döken amatörler gibi konuşarak bir taraftan hükümetinden birçok şikâyetlerde bulunarak Yunan ordusunun kötü durumunu, bundan sorumlu olan Başkomutan Hacı Anesti’nin kusurlarını ve durumu anlamadan orduya verdiği emirleri anlatır. Görüşme sonunda Mustafa Kemal Paşa ayağa kalkarak Trikopis’e “Dünyanın en meşhur askeri Napolyon bile esarete düşmüştür, üzülmeyin, yorgunsunuz gidip istirahat ediniz. Sizin için bir şey yapabilir miyim” diye sorduğunda Trikopis “İstanbul’da bulunan eşinin hayat ve sıhhatinden haberdar edilmesini” rica eder. (Genelkurmay Başkanlığı, Türk İstiklal Harbi Batı Cephesi, 2. C, 6. Kısım, 3. Kitap, s.81-82)
Esir generaller açtır. 5. Kafkas Tümeni Komutanı Dadaylı Halit Bey, karargâh komutanına bir ikramda bulunulmasını emreder. Fakat Göğen Köyü’ne erzak tedariki için gidenler elleri boş dönerler. Köylüler “daha birkaç saat önceye kadar köylerini yakan ve kendilerine her çeşit zulmü reva gören düşman subaylarına hiçbir yiyecek hatta bir lokma ekmek bile vereme yeceklerini, buna mukabil komutanın şahsı için canlarını feda edeceklerini” söyleyerek özür dilerler. Bunun üzerine generallere karargâhta ne varsa o ikram edilir.
#emirdag,www.emirdag.net, #emirdağ , www.emirdag.org , www.emirdag.com ,www.emirdag.net.tr,