İletişim Ve Anlaşılma (Sağlıklı İletişim)
Bir süredir bu köşede sizlerle birlikteyim. Sağlığım elvermesi yanında sizlerin sabır, ilgi ve desteği de arkamda olduğu müddetçe yazmaya devam edeceğim.
Şu ana kadar hep geçmişten bahsettim.
Tarihi konuları ele alarak Emirdağ hakkında bir şeyler vermeye çalıştım. Ne kadar başarılı olabildim bilemiyorum ama sizlerle iyi ilişkiler içerisinde olmayı, sizlerle yapıcı iletişim kurmayı hedef edindim.
Bildiğiniz gibi iletişim “kişiler arası ilişkilerde gönderilen mesajların karşılıklı olarak aynı zamanda hem alınıp verildiği hem de yorumlanıp sonuç çıkarıldığı başı sonu olmayan bir süreç olarak tanımlan-maktadır” ve her iletişim çabasının mutlaka bir amacı vardır. Amaç kişiden kişiye değiştiği gibi toplumdan topluma da değişmektedir.
İletişimin mümkün olabilmesi için, en az iki insanın birbiriyle ilişkiye girmesi veya birbirleriyle karşılıklı etkileşimde bulunmaları zorunludur. İletişimin söz konusu olabilmesi için öncelikle mesajın, belirlenmiş kişi tarafından algılanmış olması ve bu kişinin karşısındakine yönelik iletişimsel davranması ge rekmektedir. Yani, her iki kişinin belli bir amaç doğrultusunda aynı anlam içeriklerini paylaşmak istemeleri gerekmektedir. Benim köşe yazılarındaki benim mesajlarım ne yerel yönetimin olumlu veya olumsuz uygulamaları ne de günlük siyasi çekişmeler.
Bir iletişim devriminin ortasında bulunuyoruz. Bilgiyi her zamankinden daha hızlı ve daha çok yere gönderebiliyoruz. Ama iş insanlara heyecan yaratmaya gelince elektronik posta ile bunu başaramıyoruz. İletişim konusunda çağımızda teknolojinin bize sunduğu olanaklardan olabildiğince yararlanmaya çalı-şırken, öte yandan en yakınımızdaki kişilerin seslerini duymakta, dillerini anlamakta zorlanıyoruz. Giderek daha az dokunuyoruz birbirimize, daha az göz göze geliyoruz, sevgimizi daha az dile getiriyoruz. Büyük kalabalıklar içinde yaşayan “yalnız”ların sayısı hızla çoğalıyor böylece… Bunları dile ge tirmeye sözcükler yeterli olmuyor.
Temel sorunlarımızdan birisi hatta en başında geleni, en çok şikâyet ettiğimiz şey “ANLAŞILAMAMAK…” Emirdağlı Emirdağlıyla, ata evladıyla, esnaf yöneticiyle, öğretmen öğrencisiyle anlaşamıyor… Hatta ve hatta kendi kendimizle anlaşamıyoruz. Çoğunluğumuz kendisiyle barışık değil ve göl-gesiyle kavgalı.
Affetmeyi de bir türlü beceremedik.
Affettiğimiz insanları sevmek zorunda olmadığımızı, affetmekle onları kabul etmemiz ya da onlarla birlikte olmamız gerektiği anlamına da gelmediğini bilmiyoruz. Biliyorsak da uygulamıyoruz.
Bu hafta iletişim konusuna değinmek istiyorum (Bir kişiyle telefon görüşmesi yaptığınız durumu göz önüne getiriniz).
Etkili bir iletişim, alıcı tarafından mesajı alındığı, kodun çözüldüğü ve ona göndericinin yüklediği anlama çok yakın bir anlama bağlanıp göndericinin istediği doğrultuda harekete geçildiğinde gerçekleşir.
Her iletişim sürecinin temel ögeleri “Gönderici”, “Mesaj”, “Kanal”, “Alıcı” ve “Geri Bildirim”den oluşur.
Her iletişim sürecinde bir gönderici vardır (Telefon konuşma olayında arayan kişi, iletişim kurmaya çalışan kişi). Gönderici, fikrini, düşüncesini, gereksinimi iletmek isteyen kişidir. Göndericinin saygınlığı, güvenirliği ve sevilirliği arttıkça, iletişimin etkisinin de arttığını görülür. Eğer gönderici, konusunda uzman bir kişi olarak algılanırsa, diğer insanların tutumlarını değiştirmede daha etkili olabilir (Enflasyon oranları ile ilgili olarak, alanında uzman bir profesörün sözleri ile bu alanda uzman olmayan sıradan bir vatandaşın sözleri, insanları farklı etkileyecektir). Göndericinin saygınlığının yanı sıra güvenirliği de hedefi etkileyebilmek açısından önemlidir. İletişim sürecinin başarısı, büyük ölçüde göndericinin yeteneğine, güvenilirliğine, bilgisine, becerilerine ve donanımına bağlıdır.
Gönderici bir birey, bir insan grubu ya da bir kurum olabilir.
Gönderici bir düşüncesini alıcıya göndermek istediği zaman önce ne diyeceğini belirleyerek bunu mesaj haline getirir. Mesaj göndericinin alıcıyla paylaşmak istediği düşünce, duygu ve davranışları temsil eden sembollerdir (Telefon konuşmasında söylemek istedikleriniz). Mesajlar gönderici ve alıcı için aynı anlamı taşımalı, anlaşılır olmalı, açık olmalı, gönderileceği zaman iyi seçilmeli, etki olarak gönderici ve alıcı arasında kalmalıdır. Mesaj alıcıya ait ne kadar çok duyu organına ulaşırsa, iletişim o derece başarılı olur. Kanal, mesajın alıcıya iletildiği yoldur. Bir başka deyişle iletişim sürecinde kaynağın amaçları doğrultusunda alıcıya gönderdiği mesajları taşıyan ortam, araç-gereç, yöntem ve tekniklerdir. Kanal, gönderici ile alıcı arasındaki bir bağ niteliğindedir. İletişim kanalı seçilirken önlemli olan çok kanal kullanmak değil, iletişim etkinliğini sağlayacak kanal veya kanalları seçmektir. Kanal uygun değilse iletişim olmaz (Hatlar kapalı ise telefon görüşmesini yapamazsınız)
Alıcı kaynağın gönderdiği mesajlara hedef olan kişi ya da kişilerdir (Telefon görüşmesi yapacağınız kişi). İstenilen tepkiyi vermesi beklenenler, süreçte “alıcı” rolünü üstlenirler. Alıcının iletişimdeki başarısı bir ölçüde onun önyargılardan uzak ve objektif bir şekilde mesajı değerlendirmesine bağlıdır.
Alıcı, mesajı alıp kod çözümünü yapıp, ona belli bir anlam bağladıktan sonra mesajdan çıkardığı anlama göre bir tepki gösterir. Alıcının tepkisi, mesajı ne derece doğru algıladığının bir ölçütüdür.
Geribildirim, göndericiye kendi mesajının alınıp alınmadığını ve doğru bir şekilde yorumlanıp yorum-lanmadığının öğrenilmesidir. Kaynak, alıcısına gönderdiği mesajların alınıp alınmadığını, alındıysa anlaşılıp anlaşılmadığını ya da ne derece anlaşıldığını alıcıdan ken disine gelen tepkilerden anlayacaktır. İşte alıcıdan kaynağa yönelen bu tepkilere “Geribildirim” denilmekte olup iletişimin en önemli unsurudur. Alıcının, göndericinin mesajına verdiği bir çeşit karşılıktır (Telefonu çalan kişi “Alo” demesi). Ge-ribildirim olumlu veya olumsuz olabilir. Olumlu geribildirim, göndericinin amaçlamış olduğu etkiye ulaştığını bildirir. Olumsuz geribildirim ise, göndericinin alıcı üzerinde istenilen etkiyi ve buna bağlı olarak davranışı yaratmadığını gösterir.
Sağlıklı bir iletişim için bazı ilkeler göz önünde bulundurulmalıdır.
Bunlar:
- İletişimde başlangıç çok önemlidir. Karşı karşıya gelen iki insan arasındaki ilk etkileşim iletişim sürecinin belirleyici gücünü oluşturur.
- İletişim sadece bilgi alışverişi değil ana amacı anlayarak kavramaktır.
- İletişim kişiye değil kişiyle yapılır. Sadece bireylerden birinin aktif oluşu, diğerinin ise bu eylemi seyredişi ile yapılmaz. Eğer alıcı hazır değilse iletişim yolu tıkanır. Böyle bir ilişki de doğru ve sağlıklı bir anlama ve anlaşma doğurmaz.
- İletişim bir bütündür.
Emir vermek, yönlendirmek; uyarmak, gözdağı vermek; ahlak dersi vermek; öğüt vermek ve çözüm önerileri ge tirmek; öğretmek, nutuk çekme, mantıklı düşünceler önermek; yargılamak, eleştirmek, suçlamak, aynı düşüncede olmamak; övmek, olumlu değerlendirmeler yapmak; Ad takmak, alay etmek; yorumlamak, analiz etmek; soru sormak, sınamak, sorgulamak; sözünden dönmek, oyalamak, konuyu saptırmak iletişimin belli başlı engelleridir.
“Ben” kavramı içeren bir ifadelerde suçlama unsuru yoktur. “Ben” mesajı gönderen kişi, kendi hakkında yaptığı değerlendirmeyi karşısındaki kişiyle paylaşmak isteğindedir. “Ben” mesajları karşımızdaki kişiyi suçlayıcı ifadelerden arınmış ve tümüyle kendi duygu ve düşüncelerimizi içerdiğinden, iletişimin olumlu sürmesine yardımcı olabilir.
Kızgınlık hissettiğimiz durumlarda, bunu “Ben” mesajı ile iletmemiz, karşımızdakinin savunmaya geçmesini, öfkeyle karşılık vermesini, kendini kıstırılmış hissetmesini, suçlanmasını ve konuşmaktan kaçınmasını engelleyebilir.
Oysa söze “Sen” kavramı içeren bir ifadeyle başlarsanız, sanki görünmez bir parmak sözlerinize eşlik eder ve karşınızdaki kişiyi göstererek onu suçlar ve durumdan onu sorumlu tutar.
“Sen” mesajı genellikle kızgınlık ifadesi için kullanılır ve iletişimi engeller.
“Sen…” suçlayıcı, “ Ben..” savunucudur.
“ Sen-Ben” ise kavga çıkarır.
Bu nedenle savunucu iletişim kurulmamalıdır.
Siz ne dersiniz?
Şükrü TÜRKMEN