İnat dendiğinde aklıma niyeyse köyümüzün aşağıdaki anonim türküsü gelir hep:
Çatılı evlere atarlar çanak
Yâr senin anan da aman ne inat
Anan seni kötülere veriyo(r)
Varma kötülere babana dayat (Suvermez / Anonim)
Ana babanın inadı mı galip gelmiştir sevdalı kızın inadı mı galip gelmiştir pek bilemem. Bildiğim hazin sonun olduğu, inadın bir tarafı yakıp yıktığıdır.
Hayatımızın hemen her anında anlama mı ikna mı inatlaşma mı bilemediğimiz hâllerimizle yaşıyoruz.
İstediğimizin olması için bir şeyin veya kimsenin durmadan üstüne düştüğümüz, arzusunu kabul ettirmek için tekrar tekrar üstünde durduğumuz, üstelediğimiz hâllerimiz var.
Dediğimizden dönmediğimiz, direndiğimiz hâllerimiz var.
Israr ettiğimiz; kuvvetle üstünde durduğumuz, üstüne düştüğümüz hâllerimiz var. Ayak dirediğimiz, direndiğimiz, inat ettiğimiz hâllerimiz var.
Dediğimizden vazgeçmediğimiz, ayak dirediğimiz, direndiğimiz hâllerimiz var.
Bir kimseye veya şeye karşı olarak inat etme huyumuz var.
İnat ettiğimiz, inada bindirdiğimiz hallerimiz var. İnadımızın tuttuğu hâllerimiz var.
Bu hâllerimiz kimi zaman iyi kimi zaman kötü… Bunun iyi ya da kötü olduğunu bilerek bu hâllerimiz bırakıp bırakmadığımız hâllerimiz de var.
Kendimizi etkisinden kurtaramadığımız kuvvetle yerleşmiş düşüncelerimiz, saplantılarımız var.
Heyecanlanıp aşırılığa kaçtığımız, soğukkanlılığımız kaybettiğimiz anlarımız var.
Ne çok fazlaya ne çok aza meyledeceğiz. Tam gerektiği kadar olmasına, orta hâlde bulunmasına gayret edeceğiz.
Sakin ve yumuşak olmaya çalışacağız. Şiddet ve heyecandan mümkün olduğunca uzak kalıp sükûnetimizi, istikrarımızı koruyacağız.
İnadımız da ısrarımız da kararlılığımız da olacak elbet. Olacak ama inat ve ısrar dengesini kaybetmeyeceğiz.
‘Dediği dedik çaldığı düdük’ olmanın bir anlamı yok. Eteğimizdeki taşı dökeceğiz. Körü körüne inattan vaz geçeceğiz. Eşek inadından, katır inadından, keçi inadından; yumuşatılması zor olan gereksiz inattan vaz geçeceğiz.
‘İnadım inat, adım Kel Murat’ demenin, ayak diremenin hiç gereği yok.
Ter ter tepinmenin, Nuh deyip peygamber dememenin, kuru kuruya inatta ısrar etmenin anlamı ve gereği yok.
Boşuna inat ve iddianın bize kazandırtacağı pek bir şey yok. İnat etmeyip hakkı teslim etmede örnek olmak gerekiyor.
Hemen her hâl ve şartta uysal olmak, dik başlı değil başı dik olmak zorundayız.
‘G.tüyle inatlaşan donuna s.çar.’, ‘Meşe gibi dikilmesini değil kavak gibi eğilmesini bilmeli.’, ‘Olursa aşım suyu, olmazsa başım suyu.’, ‘Pek baş, dik baştan yeğdir.’ vb. atasözlerimizin anlamı ve değerini kavramak, kavratmak durumundayız.
Çocukluğumuzun ‘iki inatçı keçi’ şarkısını biliriz.
‘Tam köprünün ortasında iki keçi toslaşmış
İkisi de suya düşmüş bunu görenler şaşmış
Keçilerin inatçısı suya düşer boğulur
İnsanların inatçısı kim bilir ki ne olur’ sözleri hepimize uyarıdır aslında.
Evet; şarkıdaki gibi olmamak işin en iyisi aslında.