Hıdrellez dendiği zaman çocukluğum gelir aklıma. Benim çocukluğumda bizim köyde hıdrellez günleri çok önemsenirdi. Hazırlıklar, hıdrellezden bir hafta önce başlardı.
Köyün üst tarafında ören dedikleri bir yer vardı. Burası batık bir şehrin harabeleri arasında güzel bir yerdi. Rivayete göre Yozgat ismini taşıyan büyük bir şehir, zamanın zamanında yakılıp yıkılarak yerle bir edilmiş, şimdiki haliyle batık bir şehrin üstünde bulunan, bu harabelikte bir de tekke vardır. Yeşilliğine doyum olmayan ören denen bakir bir yer : bu güzel yere hıdrellez günü istisnasız köyün hepsi giderdi. Aynı zamanda etraf köylerden misafirler de gelirdi. Hazırlığını yapan herkes yola koyulur, arabası, kağnısı olanlar arabalarıyla, olmayanlar merkepleriyle, gençlerse yürüyerek ören yerine ulaşırlardı. Her yıl gidildiği için herkesin yeri yurdu belliydi. Kimse kimsenin yerine konamazdı. Kurallara riayet etmeyen kimse çıkarsa tatsızlık olurdu ancak bu özel günde herkes konulan kurallara uyardı.
Örene gitmek için yola erken çıkılırdı. İnsanların örene yayılması güneşin doğmasıyla birlikte olurdu. Çiğ düşmüş çimenlerin üstünde tertemiz havayı teneffüs etmek herhalde bir yıllık hasrete değiyordu. Ören dediğimiz bu yer hıdrellez gününe kadar köy korucuları tarafından korumaya alınırdı. Bu nedenle el değmemiş doğa güzelliğine bakmak gözlere haz verirdi. Kuşluk vaktine kadar büyükler etrafı gezer dolaşır, küçükler kendi aralarında bembeyaz papatyaların üzerinde yata yuvarlana, çeşit çeşit oyunlar oynar, hanımlarsa düzenlerini kurup yemekleri pişirmeye başlarlardı. Burada da her yerde olduğu gibi komşuluk ön plana çıkardı. Hazırlık safhasında bir şeyleri unutanlar eksiklerini birbirlerinden tamamlardı.
Gelenek ve göreneklerimiz burada fevkalade güzel yaşanırdı. Bu güzel adetler arasında tekkede tavuk kesme ön sırada yer alırdı. Öyle ki köyün dörtte üçü horoz keserdi ve ziyafetler verilirdi. Herkes kendi adına kocaman kocaman leğenlerle tavuklu bulgur pilavı pişirir, meydan sofrasını hazırlardı. Hikmeti Huda o gün her şey çok yenirdi. Leğenlerle pilavlar, kazanlarla hoşaflar tüketilirdi. Hane sahipleri köyde kalanlara tavuklu pilav ayırmaya çalışırdı. Köyde orta yaşın altındaki hanımlar ve genç kızlar hıdrellez eğlencesine götürülmezdi. Bu insanlara ayrım yaptıklarına hala hayıflanırım. Saydığımız guruptaki insanlar bunca güzellikten nasip alamazlardı. Öte yandan gün boyu süren güzellikler arasında özel misafirlere özen gösterilirdi. Yatır ziyaret edilip hafızlar tarafından kuranı kerim okunur, dualar yapılır hep birlikte âmin denirdi. Bilirlerdi ki toplu dualarda, toplu yemeklerde, hikmet ve bereket vardır.
Bu güzel günün ilerleyen saatlerinde o yıl kuraksa bir de yağmur duasına çıkılırdı. Cenabı Hakk’tan böylesi güzel bir günün hürmetine rahmet ve bereket istenirdi. Dualarla, ziyafetlerle, muhabbetlerle, günün sonunda eşyalar toplanır, dönüş hazırlıkları yapılır ve köye dönülürdü. Geleneğimizin alt üst olduğu, adetlerimizin rafa kalktığı bugünlerde aynı gelenek ve göreneklerimizin hala devam ediyor olması halkımızdan umudumuz ve beklentimizdir…
KIR ÇİÇEKLERİ
Tarlalarda anlarda,
Açar kır çiçekleri,
Gönüllerde canlarda,
Açar kır çiçekleri,
Bazen kayabaşında,
Bazen göze kaşında,
Set duvarın taşında,
Açar kır çiçekleri,
Gök başın mor renginde,
Kangalın dikeninde,
Bir otun kökeninde,
Açar kır çiçekleri,
Garibin mezarında,
Sevginin pazarında,
Bakışın nazarında,
Açar kır çiçekleri,
Papatyanın gözünde,
Karanfilin özünde,
Bülbülün dem sözünde,
Açar kır çiçekleri,
Mevsimin baharında,
Ak toprağın bağrında,
Aşığın diyarında,
Açar kır çiçekleri.
Rabia söyler sözü,
Aşk ile göynür özü,
Hakk’a dönüktür yüzü,
Açar kır çiçekleri.
Rabia BARIŞ