Gıtlık yılları çıkalı olsa olsa 10 sene olmuş.
İnsanların açlık korkuları taze, duaların daim Hakk’a oldugu zamanlardı. Gelvelakin, sadece dua yetmiyordu karın doyurmalarına, illa ki tarla takka, mülk de gerekiyordu geçim için.
Dört oğlan bir kız, iki de ana baba, etti yedi nüfus, dört dönüm taşlı tarla, yemiyordu işte. Gerçi gurban olduğum Rabbim veriyordu rızklarını , gıt ganaat geçinip gidiyorlardı.
Hoş, komşu da onlardan kalmazdı; onlar da beş oğlan bir kız, iki de ana baba, bir de gardaş, 8 boğaz da dört dönüm daşlı tarladan çıkacak mahsule bakıyordu. Yetmiyordu işte, ne edersen et, arpa ununa ne gatarsan gat, yetmiyordu boğazları doyurmaya. Dağda kömür yakmakla, Emirdağ’ında odun kırıp, amelelikle de olmuyordu…
Ama Allah Kerim’di…
İki ailenin de oğlanları yetti büyüdü, evlenecek zamanları geldi. Geldi gelmesine de elde yok avuçta yok, kim kız verecek bu “gedeler”, gerçi köyün büyük bir bölümünün hali aynıydı aynı olmasına da, herkes komşusunun garipliğine düşkünlüğüne bakıp bakıp kendi hallerine şükrediyorlardı, sanki kendileri farklıymış gibi.
İki yaştaş ,iki arkadaş , iki kafadar, baktılar ki olmuyor, ana babaya kalırsan da ; ne haliniz varsa görün, bizden medet ummayın halleri var gibi…
Bir gün: Ne bu yaa dediler? Biz niye aranıp duruyoruz? Ne oradan buradan kız arıyoruz? Sende var bir bacı, bende var bir bacı, tutuşalım el ele kaçalım, anca biz kendimiz, kendi başımıza kurarız evimizi yuvamızı. Kaçacaklardı da… nereye, arayı kim bulacaktı?
O anda akıllarına geldi: Tabii ki Karacalar’a kaçacaklardı, Zehre Bacı’nın yanına kaçacaklardı. Anaları babaları kıramazdılar Şıh Gızı’nı, O’nun dediğinden dışarı bir adım dışarı çıkamazdılar. Karar verdikleri günde tutuştular el ele, iki bacı iki kardeş, arkalarından analarının bağırıp ağlamalarına aldırmadan, “ver elini” Karacalar Köyü…
Köyde “kız anaları” ikisi de örgütleşmiş gibi aynı kakıncı, aynı ağıdı yaktılar kızlarının ardından: “GEDE, GIZIMI KAÇIRDI” Köylüler, gülümsediler, ama hiç birisi ayıplamadı kaçan gençleri, iyi etti çocuklar dediler.
Zehra Bacı “Nikahlarını gıydı” gaçakların”. Habar saldı Tez’e, gelin alın çocukları, dağda daşta gezdirmeyin.
Emir büyük yerdendi; Ne Çakıcının Zeynep, ne de Keloğlanın Hüsne itiraz etmediler.
Yüce Rabbim bu çocukların yazılarını da böyle yazmıştı. Sonra ne mi oldu?
Gün döndü, devran değişti, Belçika icad oldu, Aslan gibi delikanlıydılar, gurbette çalıştılar çabaladılar. Köyün en verimli tarlalarını aldılar, köye en güzel evleri o “gedeler”!!! yaptırdılar.
Köyün en cömert ve de hayırsever insanlarıdırlar. Yıllar sonra ikinci kızını başka köye gelin eden Hüsne ebe ağıt ettiydi: “Kapaklı gabımın ağzını acmayan gızım, Köyden bir er bulup da kaçmayan gızım’.
İnsanoğlu ne’yim değil, ne olacağım demeli sözü, sanırım böyle durumlar için söylemiştir.
Allah mülkü dilediğine verir. İyi günümüz de olacak, kötü günümüz de. Sabrını da O’ndan dilemek en güzeli. Gününüz güzel olsun.
Nurettin YILMAZ
Gedeler !!!
İnsanoğlu ne’yim değil, ne olacağım demeli sözü, sanırım böyle durumlar için söylemiştir. Allah mülkü dilediğine verir. İyi günümüz de olacak, kötü günümüz de. Sabrını da O’ndan dilemek en güzeli. Gününüz güzel olsun. Nurettin YILMAZ