Salgın çok şeyimizi değiştirdi.
Zorlandığımız o kadar çok şey var ki, alışamadığımız; alışmak zorunda olduğumuz o kadar çok şeyimiz var ki.
Olağan dışı bir süreç yaşıyoruz. Zor, kötü, çekilmez, dayanılmaz … saydıklarımız; gün gelecek geçecek inşallah…
İnşallah bu çektiklerimizden aldığımız dersler ile daha sağlıklı, daha huzurlu, daha mutlu yaşayacağız. Bunun için gerekli olanları öğrenip uygulayacağız hayırlısıyla.
Davetlerimiz ile ilgili bilgimiz, görgümüz, alışkanlıklarımız da değişti bu süreçte.
Misafir ağırlama ve kabul etmenin değeri, misafiri özel davet etmeyle belli olurdu.
İyi günlerde davet edilince bizi ziyaret eden dostlarla da temasımız azaldıkça azalıyor artık.
Birliğimiz beraberliğimiz zayıfladıkça zayıflıyor artık.
Topluluk bereketi de kayboluyor. Bir arda olamadıkça birbirimizden uzaklaşıp gidiyoruz artık. Ziyafet veya toplantı düzenlemek yok artık. Sevdiklerimizi, yakın bulduklarımızı davet ederek birlikte yemek yemek yok artık.
Davet edilmiyoruz.Davet vermiyoruz. Hısım akrabadaki gelin olacak kızı düğün öncesinde yemekli davet etmiyoruz. Davetlerimiz de yok artık.
Davete icabet, sünnetti. Akıllı kişi, davete icabet ederdi.
Teklif edilen, istenen bir şey; kabul edilmeli, ona uyulmalıydı.
Katılırdık davete. Davetli yere erinmezdik,davetsiz yerde görünmezdik. Davet edildiğimiz yere ar eylemeden gider davet edilmediğin yere gidip de yerimizi dar eylemezdik.
Küçüğümüzden büyüğümüze hepimiz, davetsiz gelenin döşeksiz oturacağını çok iyi bilirdik.
Arada bir ‘Çağırsalar da gitmesem çağırmasalar da küssem’ dediğimiz de olurdu tabi.
Çağrılan yere gitmek nezaket, çağrılmayan yere gitmek arsızlık ve yüzsüzlük örneğiydi.
Çağrılmadığımız yere gidince saygı, ilgi görmeyi beklemenin bir anlamı yoktu. Orada olabilecek nahoş hadiselerden de etkilenmemek gerektiğinin farkındaydık.
Özel toplantılara davetsiz gelip gitme olmazdı. Çağrılmayan bir eğlenceye ya da toplantıya gidilerek saygınlığımızı yitirmezdik.
Buyruntucu, buyrultucu, okucu, davetçi …nin söylediği davet verenin sözüydü bizim için.
Davette yenen değil daveti verenin yüzü, tavırları önemliydi hepimiz için.
Dilinin ucuyla da olsa,gırno/gırnav teklifi de olsa davet davetti. Kırmızı dipli mumla davet edildiğimiz de çoktu hani
Gelin bu konu ile ilgili atasözlerimizi hatırlayıverelim şöyle bir:
Aranan yere erinme aranmayan yere görünme.
Çağrıldığın yere aş ol çağrılmadığın yere taş ol.
Çağrıldığın yere git ar eyleme; çağrılmadığın yere gidip yerini dar eyleme. [Davet edilen yere git erinme; davet edilmeyen yere görünme. / Davetli yere erinme davetsiz yerde görünme. / Gel denilen yere gitmeye ar eyleme; gelme denilen yere gidip yerini dar eyleme. / İstenilen yere git ar eyleme istenilmeyen yere gidip dar eyleme. / Gel denen yere git ar eyleme, gelme denen yere gitme yerini dar eyleme.]
Çağrılmamış konuğu köpekler karşılar.
Çağrılmayan yere çörekçi ile börekçi gider. [Çağrılmayan yere kedi ile köpek gider. / Çağrılmayan yere çingene gider. / Davetsiz yere köpekler gider.]
Davetsiz düğüne giden minderini beraber götürür.
Davetsiz gelen konuk, kuru yerde oturur. [Davetsiz giden (gelen) döşeksiz oturur. / Okunmadan varan döşeksiz oturur. / Davetsiz misafir, mindersiz oturur. / Teklifsiz gelen mindersiz oturur. / Davetsiz yere giden kuru yazıya oturur. / Çağrılmamış konuk süpürülmemiş yerde oturur.]
Okunmadık düğüne Keloğlan gider.
Okuntusu gelmeyen düğüne gidilmez.