Tıbbın ilk insanla birlikte başladığı söylense de, genelde kabul görmüş olan ilk tıp büyüğü Aesculapius’dur. Kendisinden ilk kez İlyada’da Homeros bahsetmiştir: “Çağır Asklepios oğlunu, kusursuz hekimi” demektedir. Önce Zeus’un gazabıyla yıldırım çarpmasıyla öldürülen Asklepios daha sonra yine Zeus tarafından tıp tanrısı olarak ilan edilir.
Tıp amblemlerinde yer eden, temeli doğu kültürüne dayanan ve tarihi M.Ö. 3000’ lere uzanan yılan figürü de, Asklepios ve O’nun asası ile bütünleşmiştir. Hatta Asklepios sözcüğünün grekçe “Askalabos” sözcüğünden geldiği söylenir ki, bu da yılan anlamına gelir. Ve Asklepios’un şifa veren gücünü yılandan aldığı, halkın da adaklarını Asklepios’a değil de bu yılana sunduğu söylenir. Öyle ya da böyle, yılanlı asası ile Asklepios tıp tarihinin önemli dönemeçlerinden birini tutan bir sembol olarak yerini almıştır.
Mitolojiden öte, yaşadığı kesin olarak bilinen ve hizmetleri sonucu tıbbın babası olarak kabul gören ise Hippocrates olmuştur. M.Ö. 460-450 yılları arasında Kos adasında doğan ve babası da doktor olan Hipokrat’ın tıbba katkıları ve getirdiği felsefe dünya tıp çevrelerince hâlâ kabul görür ve bu sebeple bir çok ülkede hekimler mezun olurken “Hipokrat Andı” adı altında meslek yemini ederler.
Osmanlı tıbbı 15. ve 16. yüzyıllara kadar İslam tıbbının etkisi altında kalmıştır. 14. yüzyılda İtalya’da başlayan Rönesans 15. ve 16. yüzyıllarda bütün Avrupa’ya yayılmış, tıp alanında da birçok buluş ve ilerlemeler kaydedilmiştir. Osmanlı’da ise 17. yüzyıldan itibaren her sahada ortaya çıkan bozulmalar tıp eğitiminde de kendini göstermiş ve tıp medreseleri eskisi kadar yeni bilgilerle donatılmış hekim yetiştiremez olmuştur.
İlk tıp bayramı 1. Dünya savaşı sonunda, 14 Mart 1919’da, işgal altındaki İstanbul’da yabancı işgal kuvvetlerine karşı tıp öğrencilerinin bir tepkisi olarak 1919 yılında kutlandı. Tepkilerini bu şekilde dile getirmeye çalışan öğrencilerin bu törenine Dr.Fevzi Paşa, Dr.Besim Ömer Paşa, Dr.Akil Muhtar (Özden) gibi dönemin ünlü hocaları da katılmıştır.
1933’de “Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane” İstanbul Üniversitesi’ne dahil olmuş. Peşinden de 1945’te Ankara Tıp Fakültesi, 1954’te Ege Tıp Fakültesi kurulmuştur.
Günümüze kadar gelen bu “14 Mart Tıp Bayramı” kutlamaları, artık içinde bulunduğu haftayı da kapsayacak şekilde önceleri “Sağlık Haftası” ve daha sonra “14 Mart Tıp Haftası” olarak kutlanmaktadır.
Koronavirüs salgını boyunca hem dünyada hem de ülkemizde en çok etkilenenler sağlık çalışanları oldu. Doktorlar, hemşireler ve diğer tüm sağlık çalışanları kendilerinden büyük fedakarlıklar ederek canla başla çalışıp üstün bir performans sergilemeye devam ediyor. Bu yüzden geçmişte önemli olduğu kadar bu yıl ayrı bir önemi olan tıp bayramı oldukça önemseniyor.
İnsanla uğraşıp, insanı yaşatmayı, acısını azaltmayı, derdine derman olmayı, mesleği olarak seçen Tüm Sağlık çalışanlarımızın “14 Mart Tıp Bayramı” kutlu olsun.