Mağduriyet yaşadığını, haksızlığa maruz kaldığını, iftiraya kurban gittiğini anlatıyo.
Ben de yaşamım boyunca haksızlığa karşı mücadele ettim. Vazifem olmadığını biliyorum, içimden bir ses, “Dön, işin aslını bi öğren. Hakikaten günahsız biri ise gerekirse hakimlerle konuş.” dedi.
Geri dönüp amirin odasına girdim.
Baktım adam gözünden bir bir döküyo, çocuk gibi ağlıyo. Yüzünü silmişler ama darp izleri, yara bere silinmemiş gözüküyo. Üstü başı yırtılmış. Amir, benim hakimle, savcıyla, kaymakamla çok samimi olduğumu biliyo.
Amir, “Halis Bey hoşgeldin.” dedi.
Ben de “Hoşbulduk Amir Bey.
Ne oldu bu adama?
Kim dövmüş?” deyince Amir, “Halis Bey bizim ağaların tiftigini çalmış. Ordaki esnafla mal sahipleri biraz hırpalamış, polis çağırıp polise teslim etmişler.” deyince. “Amir Bey kim bu tiftigi çalınan ağalar?” diye sordum. “CM in” dedi. Ben de “Ağa dediklerini iyi biliyom. İşin içinde onlar varsa bu kesin doğru değildir.” dedim emin bir şekilde ve “Peki esnaf görmüş mü? Şahitleri varmıymış?” diye sordum.
İmzalı bir tutanağı gösterip, “Var var, imzası olan şahit Kaldırımlı Lal Oğlan diye tanınan şu kişi imiş.” dedi.
Adam beni ne sandıysa bana döndü, “Ağbi yukarıda Allah var, çocuklarımın ölüsünü göreyim tamamen iftira.” dedi.
“Amir Bey bu Lal Oğlan nerde şimdi?” dedim.
Amir “Polislere sordum, Kaldırım Köyü’ne gitmiş.” dedi.
“Amir Bey şimdi minibüsümle Kaldırım Köyü’ne gidip O Lal Oğlan kimmis alıp karşınıza çıkaracam, ben size işin aslını, asıl hırsızın kim olduğunu göstereceğim. Bu arkadaş sizin yanınızda dursun.” deyip.
Aşağı indim minibüsü çalıştırıp yola çıktım.
Kaldırım Köyü’nde kahvehaneye vardım. Köyden tanıdığım birkaç sima, “Halis Efendi hoşgeldin. Otur bi çayımızı iç, yolcu mu getirdin?” diye sordular.
Ben de “Sizin köyün bi Lal Oğlanı varmış ona geldim.” deyince. Bana hoş geldin diyenlerin içinden biri “Ağbi gene ne bok yedi? Benim biraderim olur.” diye cevap verdi. Ben de konuyu anlattım. Ağbisi “Ah be ağbim, bu ilk değil. Yakın ilçelerde pazarın kurulduğu günleri bilir. O gün benim kardeşim orlarda olur. Esnafın bir kısmı bizim biraderi kötü işleri için kullanırlar, karnını doyurup cebine de 3-5 kuruş para koyup yalancı şahitlik yaptırırlar. Bu it de bizi heryerde küçük düşürüyo.” dedi. Ben de “Senin biraderi nasıl buluruz? Alıp Amir’in karşısına çıkaralım da, hemşehriniz sayılır boşu boşuna ceza yemesin.” dedim. “Ağbi evde yatiyodur. Eve gidip alıp gidelim. Doğru ifade versin.” dedi.
Eve vardık. Ağbisi Lal Oğlanı aldı, geldi. Minibüse bindik, doğru Emirdağına. Amir’in karşısına çıkardık. Baktım, Yunaklı adamı hırsız var deyip esnafa dövdüren, Amir’in karşısına çıkaran, Amir’in tabiriyle ‘Vicdansız Ağalar’ da orda. Amirin odasına girip, yanımızda Lal Oğlanı görünce ağaların renkleri değişti. Amir, Lal Oğlana döndü, “Olayı anlat bakalım.” dedi.
Lal Oğlan Ağaları gösterip, yemek yedirip cebine para koyduklarını, yalancı şahitlik yaptırdıklarını eliyle işaret ederek anlatıyo. Agbisi de tercümanlık yapıyo, dediklerini Amir Bey’e bir bir söylüyo. Amir bey “Böyle mi oldu?” diye Ağalara döndü. Ağa, “Amir Bey, biri bu adamın bizim tiftiği çaldığını görmüş.” diyo. Amir “Gören kim?” diye sorduğunda “Kim olduğunu bilmiyoruz.” diyolar. Olay savcıya hakime sirayet ettiğinde kendilerinin başlarının ağrıyacağını, günahlarını suclarını iyi biliyolar. Amir “Gözünüzle görmediğiniz bir şey için adam dövülür hırsız tutulur mu?” dedi. Baktılar adamın destekçisi var. “Amir Bey olmuş bir kere, davamızdan vazgeçelim.” diye bişeyler karalayıp verdiler. Baktım küçüldükçe küçülüyorlar, söze girdim. “Amir Bey gördünüz mü? Hırsız kimmiş?” dedim.
Amirin odasından hiçbirşey söyleyemeden çıkıp gittiler. Bizde çıktık Adliyeden aşağı indik. Yunaklı kardeşim bi taraftan “Ağbi beni ipten aldın, çok büyük insan evladısın, Allah sevdiklerine bağışlasın, Allah’ım esirgesin.” diye dua ediyo. Bi taraftan da cebindeki parayı çıkarmış bana “Al anamın ak sütü gibi helal olsun.” diyo. Ben de “Onu cebine sok. Duymamış, görmemiş olayım. Seni doğuran anan sana, benim anam gibi helal temiz süt vermiş ki Allah senin karşına beni çıkardı.” dedim. “Ağbi taa Kaldırım’a kadar benzin yaktın. Onun parasını bari vereyim.” dedi. Ben de “Benden yana helal olsun.” dedim. Duasını aldık ya, bu bana yeter. “Ağalardan şikayetçi ol. Burunlarından getirecek saygın hakimler var.” dedim. “Ağbim sopa acısı geçer, damga yeseydim o geçmezdi, ölünce bile hırsız diye anılırdım. Senin gibi insanlar da var imiş. Zenginle, ahlaksız Allah korkusu olmayanla uğraşılmaz. Ağbi bir daha Emirdağ mı? Tövbe!” dedi gitti. Yaşıyorsa hatırlar. Ölmüşse mekanı cennet olsun. Bu tür olaylar memleketime bırakılan kötü bir miras…
Olayın aslı:
Yunaklı kardesimiz deri tiftik alıp satıyo. Salı günü sabah gelip belediyeye işgaliye parası ödeyip bu ağaların dükkanının yanına tezgahını kuruyo. Bizim Ağalar herkesin rızkını Allah verir demiyo. Yunaklı hemşehrimize “Tezgahını kaldır burdan.” diyolar. Adam da “Aman ağbim, burası belediyenin yeri, (makbuzu gösterip) işgaliye parasını da ödedim. Ben de çocuklarımın rızıkı için pazar pazar dolaşıyorum.” diyo. Kaldıracaksın diye diretirler, tehdit ederler. Adam da, ciddiye almak istemeyince Ağalardan biri kalabalık içinde Yunaklı Hemşehrimizi işaret edip, üzerine saldırıp, yakasından tutup, “Hırsız var! Bu adam tiftiğimizi çaldı!” diye bas bas bağırmaya başlar. Etraftaki esnaflar da gerçek zannedip adamı güzelce bir döverler, benzetirler. Polis cağırıp suçsuz insani zan altında bırakıp, nasıl bir insanlık nasıl bir vicdansa adamın tezgahındaki deriye, tiftiğe de el koyarlar. Günümüzde de gizli tanık ya da itirafçı denilen insanlıktan nasibini almamış şahısların yalan ifadeleri ile kimbilir suçsuz yere kaç kişi içerde yatıyodur.
Kaynak: Halis ERENOĞLU
Gönderen :Nur Rahşan ERENOĞLU