Cumartesi, Aralık 21, 2024

Üç Harf Bir Kelime !

Bir önceki yazımızda "KAHVE" yi paylaşmıştık.Kahveye göre günlük yaşamda daha fazlaca tükettiğimiz "ÇAY"a haksızlık yapmamak için bu yazımızda da Çay'a değineceğiz.

Çay, üç harf bir kelime. Söylenilmesi kolay, ikramı kolay, dostlar meclisinin vazgeçilmezi, yorgunluğu alır,uykuyu kaçırır,sohbeti demlendirir.
  Sabahları kahvaltı masaları çok çeşitli yiyeceklerle dolu olsa da, kahvaltı masasının başrol oyuncusudur. Birçoğumuz için eksikliği en fazla hissedilen ya da o masaya gelmeden yemeğe başlanılmayan ana malzemelerden birisi ekmekse eğer, bir diğeri de kesinlikle çaydır. Kimi zaman rengini veya kokusunu beğenmeyip, iyi dem tutmamış diyerek burun kıvırsak da, gün içerisinde 8-10 kez ince belli cam bardaklara adeta sarılarak, bu sihirli içeceği midelere yuvarlamadan duramayız.
  Elimizi Yakar Fakat Dilimizi Yakmaz…
  Kaynar suyun sıcaklığı bile vız gelir, çayın ağızlar içindeki yolculuğa başlamasına.
     Sanki asırlar ötesine uzanan bir beslenme geleneğinin alışkanlığıdır, damaklarımızı esir eden çay tutkusu. Oysa birçok tarım ürünü gibi çayın ülkemizdeki serüveni de çok eski tarihlere gitmez. Belki sadece tüketim amacıyla, ülke dışından hazır halde getirtilmesi biraz daha eskilere dayanabilir ama ülkemizde yerli üretime geçilmesi ve tarımının yaygınlaşması topu topu 70-80 yıllık bir süre içerisinde gerçekleşmiştir.
  Çay, aslında bir Uzakdoğu bitkisidir.
      Bazı Çin efsaneleri, bu bitkinin günümüzden 4000-4500 yıl öncesinde bile içecek olarak kullanıldığından söz etmektedir.
   Bir İngiliz Düşesi’nin saat 5 çayını moda edişi
       1840'da, sıcak havanın etkisiyle soğutularak buzlu çay şeklinde tüketime sunulması ise; ABD'de, 1904 yılı St.Louis Dünya Fuarı'nda gerçekleştirilince, çayın yaygınlaşmasına ve değişik biçimlerde tüketilmesine yol açılmış olur.
  Hazırlama tekniğine göre çayın, kara ve yeşil çay olarak iki tipi vardır. Dünya üretiminin % 80'ini oluşturan kara çay, toplanan yaprakların soldurma, kıvırma, mayalandırma, kurutma ve paketleme aşamalarından geçirilmesi şeklinde, iki günlük bir uğraştan sonra hazır hale gelir.
  Gönül çay ister ne hane ne kahvehane, gönül dost ister çay kahve bahane 🙂
  Çay Aslında Bir Ailedir -)

Çayın alt demliği “kaynana”dır.
   Sürekli kaynar durur. Hatta dikkat edilmezse taşabilir de…
  Üst demlik “gelin”dir. Alt demlik kaynadıkça onun da harareti artar, ama aynı zamanda da olgunlaşır ve demlenir…
   “gelinin kocası” ise bardaktır.Her iki çaydanlıktan da nasibini alır.Biraz kaynana doldurur onu; biraz da gelin.bu nedenle de denge unsurudur.
    Açık ya da demli çayın hoşa gitmemesi bundandır…
   “çocuklar” çayın şekeridir. Tat verir. Çok şeker çayın lezzetini bozar. Şekersiz çaya alışanlara ise, bir tanesi bile fazla gelir
  “Görümce” ise çay kaşığıdır. Arada bir gelir karıştırıp gider…
  Kayınpedere gelince; o da “çay tabağı”dır.Çayın demine, suyuna karışmaz; bir kenarda lök gibi oturur.Sadece dökülenleri toplar ve çevreye zarar vermesini engeller.Ancak; ara sıra boşaltılması gerekir, yoksa taşıp her şeyi berbat edebilir…
   “çay süzgeci” Ailenin sahip olduğu değerlerdir. Aileyi dış müdahalelerden korur. Delikler büyük olursa çayın tadı kaçar.
  Suyu ısıtan “ateş” ise hoşgörüdür.
 O olmadan çayda olmaz…
  “kısacası bir bardak çay” ailedir ve ağız tadıyla içilen bir bardak çayın Üstüne yoktur…
   “birçok insan mutluluğu burnunun üstünde unuttuğu gözlük gibi etrafta arar.”

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES
- Advertisment -

Most Popular

Recent Comments