Hayâ zinettir. Takva da keremdir. En hayırlı binek de sabırdır. – Hz. Muhammed-
“Sabırla koruk, helva olur.” vb sözleri sık duymuşuzdur. Sabır algımızı yeniden değerlendirmemiz gerekiyor gibime geliyor.
Bu konu ile ilgili olarak beli noktaları paylaşalım istedim:
Bugün nelere sabrettik?
Nelerle sabredemedik?
Sabredemediklerimizi yeniden gözden geçirebilir miyiz? Bunları hiç sıraladık mı? Bunlara aslında sabredebilir miydik, hiç düşündük mü?
Bizim sabrettiklerimize başkaları, başkalarının sabrettiklerine biz tahammül gösterebiliyor muyuz? Bunu hiç gözden geçirdik mi?
Çocuk ana babaya; ana baba çocuğa nasıl, ne kadar, niçin sabır gösteriyor?
İletişim çatışmalarında sabrın yeri ve önemini ne kadar kavradık?
Sabır öğrenirli mi? Sabır öğrenmede çevre faktörleri ne kadar etkilidir?
Kendimize sabredebiliyor muyuz? Nasıl?
Soruları daha da artırmak mümkün…
Bir sıkıntıya ses çıkarmadan veya ona karşı bir şey yapmadan katlanıp “Ya sabır” çektiğimiz anların sayısı her gün artıyor mu?
“Ya sabır.” demeyi imal mi ediyoruz?
Tahammül sınırımız zorlandığında, “Sabrın sonu selamettir” diyebilecek enerjimiz azalıyor mu?
Sabır tüketen aşırı davranış veya durumda “Sabırla koruk helva olur, dut yaprağı atlas…” diyebilecek gücümüz yok mu artık?
Sabrımız taştığında (artık katlanamaz, dayanamaz duruma geldiğimizde) “Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır” diyen dostlarla bir arada yaşayabiliyor muyuz?
Sabır – isyan dengesinde nerede olduğumuzu arada bir de olsa fark edebiliyor muyuz? Sabredenlerin mükâfatının derecesini hayal edebiliyor muyuz?
Sabırsızca, tedirgin davranmak yerine sabrın zor olduğunu ancak güzel sonuçları olduğunu söyleyeceğimiz yakınlarımız var mı?
“Sabrın sonu selamettir” düşüncesiyle kendimize gelip “ciddi, ağırbaşlı, soğukkanlı” olalım. İnanalım ki bu hiç de zor değil.
Özcan TÜRKMEN