Daha önce de pek çok kişiyle konuştum bu konuyu.
Çoğu ilk adımı oradan buradan bekliyormuş.
Adım madım beklemeyen de çok tabii.
Yahu biz çok mu geri kalmış bir milletiz?
Elin gavuru dediğimiz millet, bizi tanısa da, tanımasa de sokakta karşılaştığında bile selam veriyor.
Halbuki yeri gelince hepimiz birer din uleması kesilir, saatlerce vaaz veririz etrafimizdakilere iyilikler, güzellikler hakkında.
Aslında “sevmeme” kelimesini de bir türlü kabul edebilmiş değilim.
İnsanlari sevmememiz için çok önemli sebepler olmalı diye düşünüyorum.
Basit nedenlerden dolayı çıkan küskünlüklere, düşmanlıklara hiç anlam veremiyorum.
Bir de aynı işi yapan, amaçları, yolları aynı olan insanların birbirlerini rakip görmelerini.
Bana göre rakip, örneğin aynı kızı seven iki delikanlı, ya da eşi benzeri bulunmayan, tek olan şeyleri elde etmeye calışırken yarışan iki kişidir.
Eğitim de eğitim diye bas bas bağıran pek çok insanın önce kendisini eğitmesi gerekiyor bence.
Sadece okula gitmekle de eğitim almış olmuyor insan.
Özellikle de topluma hizmet eden insanların kendilerini çok iyi geliştirmeleri gerekiyor. Ahlaki kurallara uyamayan bir alimin alimliğinden ne kadar bahsedebiliriz ?
Sanattan, dinden, felsefeden, psikolojiden, sosyolojiden, antopolojiden, normlardan, örf, adet ve değerlerden anlamayan bir insan, bana göre, konusu toplum olan hiç bir işte basarılı olamaz…
Siyaset, basın, halkla ilişkiler…
Zannediyorum o yüzden “Politika politikacılara bırakılmayacak kadar önemli bir konudur” demiş Charles De Gaulle.
Politikacı her şeyden önemlisi, önce insan olmalı.
Politika toplum bilimi olduğuna göre, mesleği toplumla ilgili olan herkesin politikayı bilmesi, toplumu çok iyi tanıması gerekir.
Zira toplumların mutluluğu bu kişilerin ellerindedir.
Bir kere bu kişiler sevgi insanları olmalılardır.
Onu bunu negatif biçimde eleştirip, birbirleriyle yarış yapan, kavga eden, insanlardan topluma hiç bir şekilde hizmet beklenemez.
İşine gelen olay ve kişileri haber yapan, işine gelmeyenleri yok sayan veya sansürleyen basın mensuplarından, birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan siyasetçilerden, rabbena hep bana diyen sivil toplum örgütü kuruluşlarından ne millete, ne de devlete hiç bir fayda gelmez.
Adaletin ve mutluluğun eksik olmadığı bir topluma o kadar da hasretiz ki…
Hele de şu son yıllarda, hasret kaldığımız daha nice güzel şeylere; kardeşlik, dayanışma, sevgi ve barış dolu bir dünyaya…
Birgül KAPAKLIKAYA (c)
Brüksel, 21.12.2010