“İhtiyaç listemizde kitap kaçıncı sırada?” hiç düşündünüz mü?
Günümüzde gelişen teknolojiyle birlikte gençlerde kitap okuma alışkanlığının yerini evlerde bilgisayar başında / internet kafelerde oyun oynama alışkanlığı aldı.
Toplum olarak televizyon ekranına bağımlı olduk.
Evlerimizin yüzde doksan beşi kitapsız, kütüphanesiz…
Artık fikirleri tartışmak yerine ünlülerin magazinel hayatlarını, kimin kimle ne yaptığını, hangi dizide neler olduğunu konuşur, tartışır hâle geldik.
Okuduğumuz bir kitabı birkaç yıl içinde unutuyoruz. Düşünemiyoruz artık. Zira düşünme, kitapla dost olmaya bağlı… Kuşun çift kanatlı olması gibi kanadın biri hep okuma….
Hafızanızdaki kelime sayısı, sizi hiç ilgilendirdi mi bilmiyorum. “İnsanın zekâsı, bildiği kelime sayısı ile orantılıdır.” diyen Namık Kemal ve benzeri yazar-şairlerimizin bu konu ile ilgili düşünceleri, ilgi alanınıza girdi mi hiç?
Televizyon kanallarındaki aylık dizi sayısı/türü ile ilgili bir araştırmanız oldu mu?
Çevrenizdeki internet cafe sayısı, kütüphane sayısı, okullardaki kitap sayısı, çocuğunuzun sınıfındaki kitap sayısı, evinizde vitrini süsleyen kitapların sayısı hiç aklınıza geldi mi?
Ortak ruh, ortak duyuş, ortak düşünce dünyası için ortak okuma gerekir. Yakın çevremizdekilerle beraber, “Bu kitabı biz okuduk.” diyebildiğimiz kaç kitap var? Hangi şiiri ya da türküyü kaç kişi aynı anda okuyabiliyoruz? Hiç düşündünüz mü?
“Okullarımızda MEB’in tespit ettiği 100 Temel Eser’i ne kadar okutabildik? Öğretmenlerimize bu konuda hiç yardım edebildik mi? Yetkililerimiz, bu konuda öğretmenlerimize ne kadar destek oldu? Biz, hiç merak ettik mi?
Yorucu bir iş gününün bitiminde ve gelen insanımız, televizyon seyretmeyi kitap okumaya tercih ediyor. Televizyonlar, diziler, eğlence programları ve magazin haberleri ile cazip ve son derece etkili hâle getirilmiş durumda. Üstelik kitap gibi insan zihnini yormuyor(!) ve düşünmek (!) zorunda bırakmıyor. Seçici bir izleyici olmayınca da akıl yürütme ve sorgulamaya ihtiyaç duyulmadan izlenen programlar, vakit öldürmekten başka bir işe yaramıyor.
Neredeyse her odaya televizyon koyar bir aile yapımız oluşmaya başladı. Televizyon sayısı her evde her gün artacak mı?” Bu konu ile ilgili bir endişemiz var mı?
Konuşan değil seyreden / dinleyen bir toplum olduk artık. Özellikle lise çağındaki çocuklarımız sanal âlemde yaşıyor. Sanal âlem insanı, bilgisayar oyunlarındaki insan, “insan” gibi değil… İnsanı tanımayan, kendini bilemez. Böyle insanımıza kendini bilme yolunda yardımcı olalım.
Biz, kendimizi bilelim.
Okumadan kendini bilmek olmuyor. Çocuklar hemen her şeye(cep telefonu, bilgisayar, lüküs hayat…) istekli. Bu çocuklar, okumaya neden istekli değil? Bunu siz, hiç düşündünüz mü?
Okumamak kimliğimize, kişiliğimize, kültürümüze, milletimize yabancılaştırır/ yabancılaşmaktır. Bunun farkına ne zaman varacağız?
Gençlik, “mrb, slm” sınırında. Sınırın ötesi nere? İletişim nasıl olacak / olmalı…. Bu, okuma yazma tembelliği mi? Böyle giderse neler olacak? Yolun sonunu görebileniniz var mı?
Okumanın bilgi ve kültür birikimi kazanmadaki rolünü ne kadar biliyoruz?
Seçmeden okuma, zevkini geliştirmek veya tatmin etmek için okuma ve araştırma amacıyla okuma ile ilgili bilgilerimizi ne kadar kullanabiliyoruz?
Sürekli okumanın bize kazandırdıklarının farkında mıyız?
Kelime hazinesi, konuşma ihtiyacı ve etkili konuşma alışkanlığı, yazma alışkanlığı, zihni geliştirme ilgili bilgilerimizi ne kadar kullanabiliyoruz?
Araştırmaya yönelik okuma çeşitleri ile ilgili bilgimiz var mı?
…
Okuma ilgili olarak aşağıdaki veriler, ilginize bilginize…
Nüfusun İngiltere’de %21’i, Fransa’da %21’i, Japonya’da %14’ü, Amerika’da %12’si, Türkiye’de % 0,01’i(on binde bir)düzenli kitap okuyor.
Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu’nda kitap okuma oranında Türkiye; Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu yüz yetmiş üç ülke arasında seksen altıncı sıradadır.
Bir Japon bir yılda ortalama yirmi beş kitap okuyor.
Bir İsviçreli bir yılda ortalama yedi kitap okuyor.
Bir Fransız bir yılda ortalama yedi kitap okurken Türkiye’de altı kişi bir yılda bir kitap okuyor.
Türkiye’de bir kişinin kitap okumaya ayırdığı zamanın üç yüz katını bir Norveçli, iki yüz on katını bir Amerikalı, seksen yedi katını bir İngiliz, seksen yedi katını bir Japon ayırıyor.
Dünya ortalaması bile bizim ayırdığımız zamandan üç kat fazla….
Kitaba bir yılda Norveçli 137 $, Alman122$, Belçikalı 100$, Avustralyalı 100$, Güney Koreli 39$, Türk 0,45$ veriyor. Dünya Ortalaması 1,3 $…
Bir yılda ABD’de yetmiş iki bin, Rusya’da elli sekiz bin, Japonya’da kırk iki bin, Fransa’da yirmi yedi bin kitap basılıyor. Türkiye’de ise yedi bin kitap basılmakta.
Ülkemizde Dergi okuma oranı %4, Gazete okuma oranı %22, Radyo dinleme oranı %24, Televizyon izleme oranı %95 ….
Bu tablonun iç açıcı olmadığı belli. Çağın gerisinde kalmamak, küreselleşen dünyada hak ettiğimiz yer almak istiyorsak bu tablodaki olumsuzlukları gidermemiz gerekiyor. Herkes de zaten böyle düşünüyor.
Ülkemizi Ulu Önder Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği çağdaş medeniyetler seviyesine yükseltmek için yapacağımız en güzel çalışmanın da okuma alışkanlığı sorununun çözümü olduğu aşikârdır.
Her şeyimizi normalleştirebiliyoruz. Buna alışıyoruz. Bunalımlara bile alışabiliyoruz. Okumamayı da normalleştiriyoruz. Okumamayı normalleştirmek, sorundur. Acil çözüm ister.
Cumhurbaşkanlığı makamı bile 2007’de OKUMA KAMPANYASI düzenliyor, illerdeki okuma kampanyaları düzenleniyor ama sonuç ile ilgili kesin bir bilgiye henüz ulaşılamıyor.
Süreci ve sonucu çok iyi değerlendirmek zorundayız.
Konu ile ilgili kafa yoran ender insanlardan biri sayın Prof. Dr. Şerif Aktaş’ın bir sözü ile meseleyi özetleyelim: İnsan; ruhunun tatmin olması, olgunlaşması için sanat ve düşünce değeri yüksek eserler okumalıdır.
Özcan TÜRKMEN
turkmenozcan@gmail.com
www.ozcanturkmen.8m.com