Çocukluk yıllarımızdan kalan hatıralarda,baharın başlangıcı ile yaylalara göçerken,yaylada yayılıma saldığımız hayvanlardan elde ettiğimiz Peynirler,yoğurtlar,yağlar ve göç’e yakın günlerde tuluklara bastığımız çökelekler bir kış boyunca tüketeceğimiz doğal besinlerimizdi.
Hazırlanışı her ne kadar zahmet gerektirse de elde edilenler bu zahmete değiyordu.Yağlar tuluklara basılır,yoğurtlar süzdürülür ve yayladan indiğimiz mevsim olan yazın kavurucu sıcağında harman kaldırma telaşı ile başbaşa kalırdık.
Ekinlerin tırpanla biçilmesi,sapların ıravık yapılması ve bu ıravıkların delice’lerle harman yerlerine taşınması ve harman yerlerinde düvenlerle süreceğimiz şekilde yayılıp düvenlerin sürmesi için hazır hale getirişlerimiz, ve nihayetinde sürdüğümüz sapların saman halinden tınaz haline gelişiyle birlikte Gabayelin esmesini bazen günlerce bekleyişimizin sonunda esen yellerde Yaba’larla savurup danelerinin samandan ayrılışın görmek ayrı bir zevkti.
Buğdaylar değirmenlik ve bulgurluk olarak ayrılır ve bulgur yapımı için önce kuyubaşlarına kurduğumuz kazanlarda buz gibi sularla yıkanıp,taşından gavuzundan ayırıp sergilerde kuruttuğumuz ve kazanlarla kaynattığımız buğdayların hedik halini görüşümüz ve o mis gibi kokan hediklerden avuç avuç yediğimiz günlerin sonunda kurutulan kaynamış buğdayların tekrar taşlarından ayıklanması için sofraların üzerinde tek tek taşlarının seçilmesi komşu yardımlarının,imece usulü ile soku taşlarında dövülerek kabuklarından ayrılmasıyle birlikte değirmen taşlarının kurularak bazen yaz damlarında,bazen evlerde bulgur çekme geceleriyle taçlandırılırdı.
İşte bu günlerde köylerimize gelen satıcıların kimi zaman Kepen köyünden kelemlerin(Lahana)gelmesiyle birlikte üçer beşer buğday,arpa karşılığı aldığımız lahanaların dış yaprakları sarmalar için kullanılırken,iç kısımlarının turşu kurulup kış hazırlığının tamamlanmasına çalışılırdı.
Başka hangi satıcılar gelirdi o günlerde.
Testi,çömlek yüklü arabalar uğrardı köyümüze,taaa mihalıççığın SORKUN köyünde imal edilip bizlere kadar ulaşan bu testi ve çömlekler küçük GERİ arabasının içine bir kat sap,bir kat çanak testi koyduklarını görürdük. Sarsıntıdan kırılmaması için yapılan bu işlemle uzak yerlere kadar ulaşırlardı. Bunun yanında gelen satıcılardan KİL satanlar da vardı 50-100 kilo kili alıp tandır damlarına istif ettiklerimiz de olurdu. Çamaşır yıkarken kaynayan suyun içine atılıp eritilen bu killer suyu bulanık bir şekile getirse de çamasırların yumuşan,tertemiz ve mis gibi kokmasını sağlardı.
BİR NOSTALJİ YAŞATMIŞSAK NE MUTLU
Kil’in türkülere konu oluşu bizlere unutmamamızı sağlıyor.
Malıça gidiyom kil ocağına,
Macirdonu geymiş yar bacağına.
Düğüne varmış da yer bulamamış,
Oturmuş sevdiğim el gucağına.
Süleyman sırrı
Eskimeyen Yıllarda
Çocukluk yıllarımızdan kalan hatıralarda,baharın başlangıcı ile yaylalara göçerken,yaylada yayılıma saldığımız hayvanlardan elde ettiğimiz Peynirler,yoğurtlar,yağlar ve göç'e yakın günlerde tuluklara bastığımız çökelekler bir kış boyunca tüketeceğimiz doğal besinlerimizdi.