‘Düşüne düşüne görmeli işi / Sonradan pişman olmamalı kişi’, ‘Eşeğini sağlam kazığa bağla da…’ ifadelerini, eminim, sık duymuşsunuzdur. Tedbiri ve tedbirli olmayı anlatır bunlar ve daha niceleri…
Bu konuyla ilgili olarak zihnimizin biraz karışık olduğuna inanıyorum. (Benim gibi düşünmeyenler elbette var. Onların düşüncelerine de saygı duyuyorum). ‘Bir şeyi temin edecek veya önleyecek yol, çare’, ‘Bir şeyi önlemek veya olmasını sağlamak için yapılan hazırlık, başvurulan çare’, ‘Bir şeyi önlemek veya olmasını sağlamak için gereken hazırlıkları yapmak, gerekli çarelere başvurmak tedbir almak’ ifadelerinin hepsini kaldırıp onların yerine sadece “önlem, önlem almak” kullanmayı ol gör kabul edemedim. Engel olmak anlamında ‘önünü almak(engel olmak, önlemek)’ ve ‘Set çekmek(engel olmak, önlemek) ifadelerini daha çok kullanıyoruz. Bu yüzdendir ki ‘tedbir’ yerine ‘önlem’ diyemeyeceğim hiç.
Tedbirli tedbirsiz yaşadık durduk; hâlâ da yaşıyoruz. Dilimize sahip çıkma konusu dâhil hemen her konuda bir türlü tedbirli olamıyoruz nedense. Tedbirsizlik yüzünden başımıza gelenlerin haddi hesabı yok. Tedbir ve tedbirsizlik konularını açalım biraz hele:
Kötülük etmeyi kimse istemez elbette. Başkalarının edebilecekleri kötülükleri de önlemeye çalışmak, ahlakın ilkelerinden elbette. Bunlar tamam, tamam olmasına da önlemek için neler yapılacak, bütün mesele bu. İş, burada düğümleniyor. Aşırı tedbir de en az tedbirsizlik kadar kötü. Dengeyi bulmanın yolu ne öyleyse?
Çıplak elle yılan tutmayacağız tabi. Kurtlarla arkadaş olsak bil e elimizden baltayı bırakmayacağız. Tehlikeyi görmezlikten gelip cesur davranma hatasına düşmeyecek tehlikeyi görüp tedbir alarak karşı çıkacağız. Sonra da aşağıdaki atasözlerimize bir kere daha kulak vereceğiz: ‘Gündüz kandilini hazırlamayan, gece karanlığa razı demektir.’, ‘Kışın ekmeksiz, yazın gömleksiz yola çıkma.’, ‘Korkulu rüya görmektense uyanık yatmak hayırlıdır.’, ‘On ölç, bir biç.’, ‘sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.’
Sonrası mı ‘Tedbir gibi akıl yoktur’ Hadis-i Şerif’ini hiç ama hiç unutmayacağız. Problemi çözmeyi öğrendiğimiz kadar problemi önlemeyi öğreneceğiz. Yani yapılacak şey, ‘kabul edilmesi gerekeni kabul etmek, yararsız gölgeleri kovalamak ve gereken tedbirleri almak’tır. Bunun için yeter güç, inanın, hepimizde var. Yeter ki her işin bir plan ve tedbir ile ele alınacağını unutmayalım. Yeter ki ‘Hiç hata yapmayacağım’ deyip duracağımıza yaptığımız hatayı tekrar etmeyelim. Atatürk, bu konuyu net bir şekilde şöyle özetliyor: ‘Felâket başa gelmeden evvel, önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lâzımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur.’
Aşağıdaki deyimlerimiz, tedbirin değişlik yönlerini değişik değişik, güzel güzel nasıl anlatıyor bir bakalım hele:
Çürük (yaş) tahtaya basmak (Aldanmak, zarara uğramak, tedbirsizlik edip sonu tehlikeli olabilecek işe girişmek.) / İşi sağlama bağlamak (Çeşitli tedbirlerle işin aksamadan yürümesini sağlamak.) / Kuş uçurmamak (Kimsenin geçmesine ve kaçmasına imkân tanımamak, sıkı tedbirler almak.) / Nefsini körletmek/körlemek (Arzu ve isteklerini sudan tedbirlerle gidermeye çalışmak.) / Rüzgâr gelecek delikleri tıkamak (Her türlü tedbiri almak.) / Yanlış adım atmak (Tedbirsiz davranmak, ilk teşebbüste başarılı olmamak.) / Yolunu yapmak(Bir işi sonuçlandırmak için önce tedbir almak, ilgililerle görüşüp onları inandırmak.) / Zemin hazırlamak (Bazı şeyleri yapmak için tedbirler almak.) …
Evet, ‘Tedbir takdiri bozar mı?’ ve ‘Tevekkül(işi Allah’a bırakıp kadere razı olma) ile tedbiri nasıl ayırt edelim?’ sorularının cevaplarını da sizden bekliyorum. Bu konudaki görüşlerinizi birilerine iletirseniz, bu konuyu birileriyle tartışırsanız inanın çok iyi bir iş yapmış olacaksınız.
Ana konumuzla ilgili Mesnevi’den çok güzel bir kıssa size:
‘Tedbiri Önceden Almak
Kervan yolda konaklamış, gece olunca, muhafızlar başta olmak üzere herkes uykuya dalmıştı. Ölüm sessizliği çökmüştü üzerlerine. çıt çıkmıyordu.
Pusuya yatmış olan şakiler hareketlendiler. Tam zamanıydı. Kimsenin kılı kıpırdamıyordu. Uyuşmuş gibiydiler. Kervanı soyup soğana çevirmek hırsızlar için sandıklarından kolay oldu. Sabah kervancılar uyanınca, malların yerinde yeller esiyordu. Gece nöbet tutanları çağırdı Kervancıbaşı.
‘Bir açıklamanız olmalı!’ dediler. Muhafızlardan biri, ‘Hırsızlar götürmüş.’ dedi. ‘Aferin’ dedi Kervancıbaşı. ‘Peki, nasıl olmuş bu, size rağmen?’
‘Ben …’ dedi nöbetçi. ‘Maalesef uyumuşum.’
‘Harika’ dedi Kervancıbaşı. ‘Neden uyudun?’
‘Bir süre bekledim, ortalık sessizdi, bir şey olmaz diye düşündüm.
‘Peki, ben size tedbirli olun dememiş miydim?’
‘Demiştiniz ama …’
Kervancıbaşı, nöbetçiyi kervandan attı ama tedbirin önceden alınması gerektiğini düşünerek kendi kendini suçladı. ‘Tedbir dediğin önceden olmadıkça gereği yok!’