Cumartesi, Kasım 23, 2024

FARKINDA MIYIZ

“Sen ne geçebilirsin yardan, anadan, serden,

‘Pirincin içindeki siyah taşlardan değil asıl beyazlardan kork.’, ‘Vazoyla saksının farkını sen söyleme; çiçeklerden sor.’, ‘Boyasına güvenen halı, güneş ışığına çıkmaktan korkmaz.’, ‘‘Bu kitabın kaç dakikada okunduğunu bırak; kaç senede yazıldığını düşün.’, Yoksa şu yaprakta Yavuz / Yoksa şu sayfada Oğuz / Biz de yoğuz, biz de yoğuz.’ diyen Asya!

Her bir kelamında ayrı bir değerimizi vurgulayan Asya…

Ne günlere kaldık böyle?

N’oldu bize böyle?

Halımız dirliğimiz nasıl olacak böyle?

Uyanacak mıyız, uyandıracaklar mı bizi bir gün?

Taşıdığımız değerlerden nasıl haberimiz olmuyor/olamıyor/olamamış bir bakalım şöyle. Altını çizelim bakalım; değerlerin deforme oluşuna dikkat çekmeye çalışalım bakalım:

Ağırlığınca altın eden, adam gibi adamlar nerede şimdi?

Değer verdiğimiz, göz önünde bulundurduğumuz, dikkate aldığımız güzeller/güzellikler uçup gitti mi elimizden obamızdan?

Değer verdiğimiz, üstün tuttuğumuz, baş tacı ettiğimiz; aramakla bulunmaz/ele geçmez gözümüz önünde duran değerler(e) n’oldu?

Omuz verdiğimiz, ruhumuzu rahatlatan, paha biçilmez, pırlanta gibi değerlerimiz yanı başımızda da biz mi göremiyoruz, farkına varamıyoruz ki?

Kendi değerini toplumun/milletin değerleriyle bütünleştirip adam gibi adamlar nerede?

Değeri olmadığı halde değer verip adamdan saydıklarımız, beş para etmediklerini etmeyeceklerini bile bile sallayıp sırtımıza aldıklarımız, fındık kabuğunu doldurmaz işlerin peşinde olduklarını bile bile yanımıza aldıklarımız; sözünü etmeye değer görmediklerimiz, önem vermediklerimiz niye hep öne çıkma gayretinde?

Kesip attığımız tırnak dahi olamayacaklar, işe yaramaz, bilgisiz ve değersiz olduğu ortaya çıkanlar, bize hor bakanlar/biz hor görenler, ite atsan yemeyecek kıçı kırıklar niçin daha çok değerlenmek gayretindeler?

Haline yanmayan, kendi yerini ve değerini bilmeyen hem uyuz hem yavuzlara sahip çıkışımız, fasulye gibi kendini nimetten sayanları dahi hep hoş görüşümüz, bizi küçük görenlere paye verişimiz saflık mı? Basiretimiz mi bağlandı?

Adam insan değeri yokken, nasılsa, öyle saydıklarımız adamlık yarışında bizi geçip gittiler mi yoksa?

Ayaklar baş, başlar ayak oldu; değersiz kişiler buyruk verici, değerli kişiler buyruk altında da biz mi durumu kavrayamıyoruz?

İçi alaylı, dışı kalaylılar, altın adını bakır edenler; ‘Biz attık kemik diye, el kaptı ilik diye’ hesabı neden hep görmezden geliyorlar?

İşi çocuk oyuncağına çevirenler, ne mal olduklarını çok iyi bildiklerimiz, solda sıfır gördüklerimiz, esamisi okunmayanlar, niye kendinden pay biçmezler ki?

Hepimiz, her şart ve her durumda saygıdeğer bir kişiliğe/karaktere ve itibara sahip olmak isteriz. Bunun için de içinde yaşadığımız toplumun kültür değerleri ile çok yakından ilişkili olmak durumundayız.

Bu değerler, pek çok alandaki birikim, tecrübe ve görgüden oluşur. Bunların birikimi, toplumun hayat tarzını belirler. Yüce, yücelik; kutsal, kutsallık; değerlilik, değerli olma, değer verme, değer kazanma, değer kazandırma; kendimize ve değerlerimize anlam verme bu birikimle olur.

Toplumsal değerler. paylaşılan değerlerdir. Estetik, ilmî, ekonomik, siyasî, dinî, sosyal, millî, manevî, kültürel… değerler de millet hayatının vazgeçilmezidir.

Millî manevî değerlerimiz, kimliğimizin/kişiliğimizin oluşmasında direkt etkilidir.

İnsanları birbirlerinden ayırmanın en kolay yolu, en temel değerleri hakkında ikileme düşmelerini sağlayacak davranışlarda bulunmaktır.

Evet, maalesef, bu buhranın içindeyiz bence.

Farkında mıyız?

Anormalleri normal görüp normalmiş gibi yaşıyoruz.

Farkında mıyız?

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES
- Advertisment -

Most Popular

Recent Comments