Her dağın boranı kendine göre olduğu gibi her insanın hedefi de kendine göre…
Hedeflerimiz ve hayallerimiz birbirine giriyor çoğu kere. Hayali hedef, hedefi de hayal kabul edip gidiyoruz öylece.
Anonim kıssayı bilirsiniz: “Kaplumbağayı sırtında heybesi, tozlu Anadolu yolunda görenler sorar: Hayrola nereye?’
Kaplumbağa kan ter içinde ‘Hicaz’a’ der. ‘Senin bu hızla Hicaz’a varmaya ömrün yetmez ki.’ diyerek gülüşürler. Kaplumbağa ters ters bakar ve ‘Olsun. Niyet ettim bir kere. Varamasam da yolunda ölürüm. Allah Haccımı kabul eder.’ der.”
Halis niyetlerimiz kabul, güzel hedeflerimiz de gerçek olur inşallah.
Bir şeyi zihinde tasarlayıp canlandırıyor, hayal ediyoruz. Gerçekleşmesi istenen, özlenen şeyi düşünerek hayal kuruyoruz. Hayal gücümüz hayal kırıklığı ile zorlanıyor bazen de.
Yapılması tasarlanan işe, amaca; varılacak yere, ulaşılacak son noktaya da hedef diyoruz.
Hedef ve hayal karışmıyorsa doğru yolda olduğumuzu biliyoruz.
Evet, büyük hayallerimiz olacak. Yüce bir amaç için çalışacağız. Ne istediğimizi bileceğiz; somut hedeflerimiz olacak. Hep aynı davranışlarda bulunduğu halde hep farklı sonuçlar bekleyen kişi olmayacağız.
Kendimizin ve çevremizin duygularını harekete geçirecek hedeflerimiz olacak.
Hedeflerimiz, somut, ölçülebilir, mukayese edilebilir olacak. Kısa, orta ve uzun vadeli hedeflere nasıl ulaşacağımızı belirleyeceğiz. Bunu günlük, haftalık, aylık, yıllık bölümler hâlinde düşünüp organize edeceğiz.
Doğru hedeflere doğru sorularla, doğru cevaplarla ve doğru davranışlarla ulaşacağımızı aklımızdan hiç çıkarmayacağız. Bunun zoru başarmak olduğunu bileceğiz. Bunun için de kendimizi yeniden keşfedeceğiz; kendimizle ve dış dünyamızla sürekli diyalog içerisinde olacağız.
Büyük hedeflerin özel çalışma istediğini hiç unutmayacağız. Bir insanın gücünün hedefi kadar olduğunu aklımızdan hiç çıkarmayacağız.
Bir hedefe giden yolun gökteki yıldızların sayısı kadar olduğunu bilip bizim içim uygun olanını seçmeye çalışacağız. Bir hedefe yürürken engelleyicilerle engellerle karşılaşacağız. Değerli şeylerin, pek kolay elde edilemediğini çok iyi bileceğiz.
Her zaman bizden beklenilenden fazlasını vereceğiz. Her zaman pozitif olacağız. İnisiyatif kullanacağız. Gereklerini yerine getireceğiz. Gerektiğinde risk de alacağız.
Kendi kabuğumuza da çekileceğiz, teslim bayrağını çekmek istediğimiz anlar da olacak elbet. Ama kendinize güvenip azimle devam edeceğiz.
Nereye gittiğini bilen bir insana yol vereceğiz. Böyle olduğumuz sürece biz de yol verecekler.
Zorluklar da olacak elbet. Yanlış da yapacağız elbet. Doğrularımızı yanlış da diyecekler elbette. Hâl ve şart be olursa olsun başarının sırrının hedefe kilitlenmekte olduğunu unutmayacağız.
Engeller çıkaracaklar, yardım etmeyecekler, moralimizi bozacaklar, o iş eğirip girdiğimize pişman edecekler belki de. Yılmadan devam edeceğiz. Hedeften şaşmak olmayacak. Doğruluğundan, geçerliliğinden, güvenilirliğinden hiç şüphemiz olmayan hedeflerle devam edeceğiz. Bileceğiz ve de hiç unutmayacağız ki “Hedefsiz gemiye hiçbir rüzgâr yardım etmez.”
Evet, korkuya kapılıp hedef değiştirmeyeceğiz. Aklımızı hedefinizde yoğunlaştıracağız. Gözlerimizi hedefinizden ayırırsak, engelleri görmeye başlayacağımızı unutmayacağız.
Mükemmel olmayı isteyeceğiz ama mükemmel olmayı değil başarıyı hedef alacağız. Başarısız insanın hedefsiz insan olduğunu kesinlikle aklımızdan çıkarmayacağız. Mutlu sona ulaşamayacağımızı da göz ardı etmeyeceğiz. Etmeyeceğiz ama engelleri aşa aşa doğruca hedefimize yürüyeceğiz.
Hedefe ulaşamayınca kendimizi başarısız addetmenin de pek bir anlamı olmadığını bileceğiz. Bilip unutmayacağız ki ‘Başarısızlık, nişan alınan hedeflerle ulaşılanlar arasındaki farktır.’
Başlangıçtaki kaplumbağa kıssasını Mesnevi’den bir karınca kıssası ile bağlayalım bakalım. Hedef ve azim arasındaki ilişkiyi yeniden bir kere daha yaşayalım böylelikle de:
“Hükümdar Timur, bir gün hapse düşer ve umudunu yitirir. Allah’ın işi bu ya; karıncayla karşılaşır ya da karınca, azmini Timur’un gözüne sokar. Bir buğday tanesidir karıncanın hikâyesi. Kendinden kat kat büyük bir buğday tanesini yuvasına ulaştırmak için her gün çabalar durur; defalarca dener. Yorulunca yuvasına gider, biraz dinlenir. Sabah kalkıp bakar Timur, karınca yine buğdayın peşindedir. Saymaya karar verir Timur, kaç kez düşürüp kaç kez tekrar kaldırmaya çalıştığını karıncanın. Bini geçer; yorulur saymaktan. Karınca hiç yorulmaz yıkılıp doğrulmaktan. Bir sabah ne görsün. Şaşar kalır hükümdar; karıncanın sırtında bir buğday tanesi var. Timur karar verir o sabah karıncanın taklitçisi olmaya.”