Bazı üzücü olaylar karşısında insan derin derin düşünme ihtiyacı duyuyor. Kendi kendine sorular soruyor. Neden ? Aile içi siddet gibi… Şiddet bu güne kadar neyi halletmiş ki? Bir de manevi baskıları unutmamak gerek tabii. Manevi saldırılar, inanç zorlamaları, moral bozmalar…
Moral bozma çeşitleri burada saymakla bitmez tabii; hakaretler, aşağılamalar, küsmeler, tavır almalar görmemezlikten gelmeler ya da gizemli konuşmalar. Ancak akıllı ve normal insan, bu tür olaylarda söz konusu kişilerin eğitim durumuna ya da psikolojisine baktığı müddetçe sorun olmaz kanısındayım.
Güzel düşünmek, adil olmak, dürüst olmak, hiç bir konuda ayrımcılık yapmamak, insana insan gözüyle bakmak, çok zor bir şey olmasa gerek.
Alçak gönüllü olmak gerekiyor, alçak değil…
Emeğe saygı duymak gerekiyor. Kadına, çocuğa, yaşlıya daha duyarlı davranmak…
Haksız rekabetler yaratmak yerine elele vermek, birlik olmak, sevgi dolu kalplerle insanlık için beraber çalışmak gerekiyor. Bunun bilincine varamayan insanların bazi işlerden sesssizce elini ayağını çekmesi gerekmiyor mu?
Yaşadığımız çağ zaten bunalımlarla, savaşlarla, krizlerle dolu bir çağ. Aydın geçinen insanların bile ne kadar karanlıklarda olduğu bir çağ. Maddiyatın ya da, çıkar savaşlarının bir numaralı yerde olduğu, gerçek aydınlığın isimlerde, markalarda ya da logolarda olmadığını bilemeyecek kadar cahil kalmış insanların çoğaldığı bir çağ.
Üniversitelerde bilgi yarışları yapan gerçek aydınlar dediğimiz profesörler gazete manşetlerinde ya da diğer basın organlarında yer almak için hiç de birbirleriyle yarışmıyorlar. Onlar sadece ne kadar çok kitap yazabiliriz, ya da kendimizi ne kadar çok geliştirebiliriz, halka nasıl faydalı oluruz diye yarış halindeler. Okumadan yazılamayacağının, yazılsa bile sadece magazin ya da paparazi haberlerinin yazılabileceğinin farkında olan insanlar…
Aslında yapılacak o kadar iş var ki… Yalnız bir iki kişinin çabasıyla bazi şeylerin değişmesine yazık ki imkan yok. Öncelikle sivil toplum kuruluşları çalısanlarının, sosyal alanlarda çalışanların, basın mensuplarının, siyasetçilerin, din adamlarının, kısacası toplumda söz sahibi olan insanların dürüst, adil, çalıskan ve de örnek insanlar olmaları gerekiyor. Balık baştan kokarsa millet ne yapsın?
Sanata ve sanatçıya değer verilmezse, yazara, çizere ve öncü insanlara engel olunmaya kalkılırsa ne kadar ilerleyebilir ki bu millet?
Hani derler ya, sır saklayan nur saklar, her şey, her yerde söylenmez. İşte bazı şeyleri açıkça söylememek daha hayırlı galiba. Ama herkes mutlaka ektiğini biçer. Pek çok insanın bazı konularda elini vicdanına koyup kendisini sorgulaması gerekiyor. Ben ne kadar dürüstüm, adilim ve yaptığım işler ne kadar doğru diye…
Bu arada yaklaşan dünya kadınlar günü dolayısıyla tüm hemcinslerimi sevgiyle selamlıyorum. Onlar için, hepimiz için daha güzel, daha adaletli ve ayrımciliğın olmadığı bir dünya diliyorum.
Hani bir söz vardır; gün olur devran döner, bazı olaylar karşısında bu devranın döneceği günü sabırsızlıkla bekleyenlerdenim…
Birgül Kapaklıkaya (c)