4 Şubat 1919 tarihinde, Alemdar gazetesinin yazarlarından Refii Cevat (Ulunay), Mustafa Kemal Paşa ile Şişli’deki evinde bir görüşme yapar. Refii Cevat, bu görüşmeyi şöyle aktarır: “Sorularımı bitirip veda etmek üzere ayağa kalktığımda dedi ki: “Biraz daha oturunuz lütfen.” Oturdum. Şöyle bir konuşma geçti aramızda:
-Soracağınız sorular bitti mi?
-Bitti Paşam.
-Bu vatan içine düştüğü bu felaketten nasıl kurtarılır, istiklâline nasıl kavuşturulur? diye bir soru sormanızı beklerdim.
-Af buyurunuz Paşa hazretleri, bugün içinde bulunduğumuz bu şartlardan bu vatanın kurtulmasını en uzak ihtimalle dahi mümkün görmediğim için böyle bir soru sormadım.
-Siz gene de böyle bir soru sormuş olunuz, ben de cevabımı vereyim, fakat yazmamak şartıyla.
-Zatıâlinizi dinliyorum Paşa hazretleri.
-Bakınız Cevat Beyefendi, sizin imkânsız gördüğünüz kurtuluş yolları vardır. Bugün herhangi bir teşkilatçı Anadolu’ya geçer de milleti silahlı bir direnişe hazırlarsa bu yurt kurtarılabilir. Heyecanlanmıştım. Birinci Dünya Savaşı süresince gücümüzü öylesine tüketmiştik ki elimizde hiçbir şey kalmamıştı. Harplerden sağ kalanların ise ayakta duracak hâlleri yoktu.
-Nasıl olur Paşa’m?” diye yerimden fırladım.
Paşa sakindi: Aklınızdan geçenleri tahmin ediyorum, dedi ve “Doğrudur. Görünüş tamamen aleyhimizde. Ama düşmanlarımız olan bu büyük devletlerin bir de iç yüzleri var.” diyerek devam etti.
-Nasıl Paşam?
-Anlatayım. Siz sanıyor musunuz ki savaşı kazanmakla müttefikler aralarındaki bütün sorunları çözmüşlerdir. Aralarındaki asıl rekabet şimdi başlayacaktır. Asırlarca birbirleriyle boğuşan Fransızlarla İngilizleri ortak düşman tehlikesi birleştirdi. Şimdi o eski rekabet, bıraktıkları yerden tekrar başlayacaktır. İtalya’nın da başı dertte. Onlar da her an bir iç karışıklık yaşayabilirler. Sonuçta, Anadolu’da başlayacak bir millî direnişle hiçbiri mücadele edecek durumda değildir. Böyle bir mücadelenin tam sırasıdır.
-Paşam, millî direniş… Güzel, ama neyle? Hangi askerle, hangi silahla,hangi parayla? Malesef Paşa’m, kupkuru bir çölden farksız oldu bu güzel vatanımız.
-Öyle görünür Refii Cevat Bey, öyle görünür.
Ama çölden bir hayat çıkarmak lazımdır. Çöl sanılan bu âlemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse vatan da millet de kurtulur.
Mustafa Kemal’e veda ettim; matbaaya geldim. Ne kafam almıştı ne mantığım. Daha doğrusu anlattıkları bana deli saçması gibi gelmişti. Matbaada arkadaşlar anlat diyorlardı; neler söyledi?
Anlattım: Şu sıralar Anadolu’ya geçilir, orada teşkilat kurulur, vatan bağımsızlığına kavuşur, millet de özgürlüğüne kavuşurmuş, anladınız mı arkadaşlar?
Bu deli değil, zırdeliymiş. O günlerde, o şartlar içinde İstiklal Mücadelesi’ne atılıp Türkiye’yi kurtarmaktan söz edenlere karşı herkes benim gibi düşünürdü. O günlerde böyle düşünen tek adam oydu; tek adam!” Kaynak: Atatürk’ün İstanbul’daki Hayatı, Sadi Borak, Kuleli Dergisi, 1996/1, Sayfa: 1-2
Kıymetli Ahmet Şafak, ‘Türk Milletine Mektup’ adlı eserinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü nasıl da bir çırpı da anlatıvermiş: “… Düşman oyunla oynaşla geliyor! Düşman sinsi! Düşman zalim! Kısık ateşle pişen kurbağa misali unutmak istiyorlar! Kapımıza dayanan tehlikeyi görmeyelim diye, gözümüzü boyayıp gönlümüzü avutmak istiyorlar! Sensin onların derdi! Sen, insanlığın yoldaşı! Sen Sakarya’nın, Dumlupınar’ın, Karahisar’ın gardaşı! Sen “Geldikleri gibi giderler!” diyen Sarışın Kurt! Sen, binlerce yıllık maziyi ‘Cumhuriyet’ evinde toplayan yurt! Ey! Benim milletim! “Türk’üm, özür dilerim, bu toprakları vatan yaptım, suçluyum!” demeni bekliyorlar! Onların dilleri çatal! Tek dişi mızrak! Hiçbir çuvala sığmaz! Nereden nereye geldik, inanılmaz! Ey! büyük milletim, ağıtlar deldi yüreğini! Şimdi çoşkuyla türküler söylemek vakti! Kaldır başını ve haykır “Ne mutlu Türk’üm diyene!” Sevdanı al eline, senin sevdandan geçilmez! “Türk’üm, doğruyum, yalnızım; ama Allah, benimledir.” de…”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 78. ölüm yıl dönümü olan 10 Kasım Perşembe gününde; rahmet okuyacak, minnet duygumuzu ifade edecek ve bir o kadar da mirasına sahip çıkma iradesini haykırarak, anacağız. Anlatılan olayda örneklendiği gibi; stratejik zekaya sahip, ufku gören ve milletine güvenen ‘Tek Adam’ vasfındaki Atatürk’ün: “Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafa etmektir.” vasiyetinde söylediği gibi Cumhuriyet’e, değerlerine ve kazanımlarına sahip çıkmak, ‘Türk’üm!’ diyen her ferdin birinci vazifesi olmalıdır.
Son söz: “Tek Adam, Sarışın Kurt”u vefatının 78’nci seneidevriyesinde rahmet, şükran ve saygı ile anıyor ve anlıyorum. Şen ve esen kalınız.