Emirdağında İş Bankası’nın bulunduğu yer Çerkez Mehmet’in Han’ı idi.
Arif Bey o zamanlar bu Han’ı karargah olarak kullanıyor. Karacalar’dan da Kara Hüseyin ve Kardeşi Goca Mustafa asker kaçağı, Afyon Mapushanesini yarıp kaçıyorlar. Türkmen Köy’ün güneyindeki dağda, Üğü Taşı denen mevkiye karargah kuruyorlar. Çevrede ne kadar asker kaçağı varsa bunları topluyorlar ve kendilerine katılmaya davet ediyorlar. Arif Bey bu durumu haber alıyor. Bir de Kel Hüseyin sınır çiziyor, “Bu dağlar bizim, benden izinsiz hiçbir Muslucalı dağlara eşeğini süremez.” diye tehdit savuruyor. Kel Hüseyin’in karargahının bulunduğu Üğü Taşın arkası sarp kayalık. Bulundukları yerden aşağı baktınmı her tarafı görüyosun. Arif Bey endişeleniyor. Bunlarla çatışmaya girse çok zaiyat vereceğini biliyor. Onun için “En iyisi bu çete ile barış yoluyla anlaşmak.” diyor.
Arab Ahmet Oğlu Seyit Ağa ile Çerkez Mehmet “Biz Kel Oğlanı ikna ederiz, Arabistan’da Miskei Amberde beraberdik” derler. Arif Bey, Kaymakam Osman Bey, heyet karar verir. Seyit Ağa ile Çerkez Mehmet Keloğlanın karargahının bulunduğu Üğü Taşı’na varırlar. Keloğlan bunları çok hoş karşılar. “Ağalar buraya keklik vurmaya gelmediniz, bir arzunuz isteğiniz var galiba.” der. Seyit Ağa hemen lafa karışıp, “Aziziye heyeti, Arif bey, Kaymakam karar verdiler. Sizi affedecekler, anlaşmaya geldik.” der. Keloğlan “Bir kalleşlik olmasın Seyit Ağa, öyle birşey olursa önce benim canımı alırlar” der ama sonunda ikna olurlar. Hepsi yola koyulurlar. Türkmen Köy’e geldiklerinde köyde in cin top oynar, ortalıkta kimseler gözükmez. Keloğlanın içine şüphe düşer. Kayaların arasından bir çocuk çıkar, “Ağam köyde Jandarma var” diye uyarır. Koca Mustafa “Yalanısan kafanı koparırım.” der. Meğer Kaymakam Osman, Aziziye Heyeti’nden habersiz işgüzarlık yapmaya kalkar. “Jandarmaya kaçakları ölü diri yakalatırım, ödülünü ben alırım.” diye köyde jandarmayı konuşlandırır. Bunu duyan Keloğlan müfrezesi ile iki yandan köyü kuşatır. Köydeki jandarmalara operasyon yapıp silahlarını alır. Hepsini Camiye doldurur. Kaymakamın tuzak kurduğunu öğrenen Çerkez Mehmet ile Seyit Ağa “Biz de oyuna geldik, yem olacağız.” düşüncesiyle atlarını mahmuzlayıp kaçmaya başlarlar. Keloğlan Müfrezesine ateş emri verir, arkalarından kurşunlar yağmur gibi vızıldamaya başlar. Seyit Ağa sırtından kurşunu yeyip attan düşer. Çerkez Mehmet zayıf olduğundan, kaçarken atın üzerinde bir sağa bir sola zig zag çizerek Demirçili Köyü’ne ulaşır. Attan iner, atın kıçına bir şaplak vurup savuşturur, bir eve girer. Evin kadınına “Bacı beni saklayın, arkamda eşkiya var” der. Kadın yükten yorgan indirir, Çerkez Mehmet’i içine sarıp yüke kor. Kel Hüseyin’in adamları tüm köyü ararlar, bulamazlar. Seyit Ağa’yı köylüler bulup bir eve yatırırlar. Keloğlan Jandarmadan bu işin içinde kimler olduğunu ve Seyit Ağa’nın suçsuz olduğunu öğrenir.
Seyit Ağa’nın yattığı eve gelir.
“Seyit Ağa herşeyi öğrendim, sizde kabahat yokmuş” der. Köylüye bir araba koşturur, “Seyit Ağa’yı Aziziye’ye bir an önce ulaştırın.” der. Aziziye’ye vardıklarında Babası Araboğlu Koca Emmiye “Seyit Ağa yaralı.” derler. Koca Emmi “Yavuz köpekten yara eksik olmaz.” der. “Emmi durum bildiğin gibi değil.” derler. Hemen Babam’a haber verirler, Seyit Ağa’yı Babamın taksiye koyup Afyon’a hastaneye götürürlerken Araboğlu Seyit Ağa yolda ölür.
Çocukluğumda Dedemin konağın odasında büyükler bir araya geldimi bunları konuşurlardı. Bir de Kara Hüseyin Suvermez köyü’nden kavgacı cesur Deli Ali’nin biricik kızı Hacca’yı kaçırmış. Biz çocukluğumuzda türküsünü söylerdik…
Tez Köyü’nde 20 kadar asker kaçağı varmış. Arif Bey haber alır. Müfrezesi ile Tez’e varır. Köylü toplanır. Arif Bey “Köyü yakın.” der. Sözü geçen biri Arif Bey’e “Aman Bey’im zar zor geçiniyoz, bir de köyümüzü yakarsanız biz ne yaparız?” der. Arif Bey de, “20 asker kaçağı varmış onları teslim etmezseniz köyü yakarım.” der. Sözü geçen şahıs “Size söz veriyorum, birkaç gün müsaade edin, sana hepini getireyim.” der. Birkaç gün sonra sözü geçen şahıs 14 gençle Arif Bey’in karargahı olan Çerkez Mehmet’in Han’a gelir. Geri kalan 6 kişi Kara Hüseyin çetesine katılmıştır. Davulga’da Kuva-i Milliye’ye yardımcı olan Hafız varmış. Bu Hafız, kahvelerde camide Kuva-i Milliye’nin propagandasını yaparmış. Bu durumu Mürsel diye biri Kel Hüseyin’e şikayet eder. Kel Hüseyin Davulga’ya gelir, Hafiz’i öldürür. Arif Bey duyar, müfrezesi ile Davulga’yı basar. Mürsel’in evini sarar, “Mürsel’i alıp getirin.” der. Arif Bey’in kendisine geldiğini bilen Mürsel atını alır, avludan çıkamadan yakalanır. Mürsel’i Arif Bey’in karşısına dikerler. Arif Bey bağırır, çağırır. Eynahanlı Eyüp Çavuş’a “Kaldır şunu şurdan!” der. Eyüp Çavuş Mürsel’in bağrına üç el ateş eder, Mürsel oracıkta can verir.
Arif Bey, başta Kaymakam Nuri Bey olmak üzere Müdafayı Hukuk Cemiyeti’nin yöredeki ileri gelenlerine ‘eşkiyaya yeni teklif götürme’ konusunu tartışmaya açıyor. Hepsi de uzlaşma yolunda karar kılıyolar. Toplantıda Ekizceli Bekir Çavuş ısrarla Kel Hüseyin’i ikna edebileceğini iddia eder. Sonunda Bekir Çavuş’un Kara Hüseyin’e gönderilmesine karar veriliyor. Bekir Çavuş ertesi gün yola çıkıyor. Üç gün sonra döndüğünde Kel Hüseyin’i ikna ettiğini yalnız bir şartla: Arif Bey önce Kel Hüseyinin yanına gidecek, bir acı kahvesini içecek, sonra Kel Hüseyin adamları ile Arif Bey’e teslim olacak. Bekir Çavuş’un getirdiği teklif önce kafaları karıştırıyor, “Bu bir tuzak olabilir mi?” diye. Neden Hüseyin onları Üğü Taşı’nın sarp yamaçlarına çağırmıyor da Emirdağının eteğinde Belce denilen yere çağırıyor? Arif Bey Kara Hüseyin’in mert ve tuzak kuracak karakterde olmadığını bildiği için teklifi kabul eder. Bir sabah Çerkez Mehmed’in Han’ın kapısında bir hareketlenme olur. Atlılar Han’dan çıkarak Emirdağlarına doğru yönlenirler. Belce denilen yere geldiklerinde Kara Hüseyin yüze yakın adamıyla beraber silahlarını çatmış, yerlere minder, halı, döşek, yastık sermiş, davul zurna eşliğinde, bir bayram havası içinde misafirlerini güler yüzle karşılar. Rivayete göre 40 koyun kesildiğini söylerler. Yenilip içiliyo. Arif Bey ayağa kalkarak, toplanan kalabalığa “İçinizde 1310-11-12-13 tevellütlü olanlar, düşmanla çarpışmak üzere karargaha teslim olacaksınız. Bir hafta evlerinizde dinlenin. Hafta sonu Aziziye’ye gelirsiniz.” der. Kara Hüseyin’e dönerek, “Kardeşin Mustafa, Recep, Durmuş Aziziye’ye gidelim, benim misafirim olun.” der. Hüseyin’in içini bir kuşku alır. Adamları dağılır, kadere boyun eğip “İnşallah sonu hayırlı ola.” diye düşünür. Aziziye yoluna düştüklerinde üzerlerine al kuşak doğmaktadır. Koca Mustafa “Bu hayıra alamet değil geri dönelim.” diyor. Kel Hüseyin “Söz verdik ayıp olur, Arif Bey’in sözüne, mertliğine güvenim var.” diyor. Aziziye’ye gelip (İnkılap) Mektebin avlusuna girildiğinde Arif Bey müsfrezesine “Siz karargaha dönün, biz burada sohbet edeceğiz.” der. Eynahanlı Eyüp Onbaşı’nın 15 adamı ile gelen 4 kişinin silahlarının mekanizmasını aldıklarını farkederler. Kara Hüseyin ve arkadaşları durumu anlarlar ama çok geç kalırlar. Koca Mustafa “Ah kardaşım, aldırdın beni, sana söylemiştim, Muscalıya güven olmaz diye.” der demez silahlar patlar, dört cansız beden yere yığılır. Gara Hüseyin, Kardeşi Goca Mustafa, Kel Recep ve Gede Durmuş oracıkta ölürler.
Sabah olduğunda Aziziye halkı kötü bir sürprizle karşılaşıyo. Hükümet binasının önünde dört dikili taş, bu taşların dördünde dört insan. Bunlar Kara Hüseyin (Kel Hüseyin), Koca Mustafa, Kel Recep, Gede Durmuş. Aziziye halkı çok üzülür. Kimse böyle olsun istemez. Halkın içinden ağlayanlar olur. Karargahta kimsenin ağzını bıçak açmaz. Bacısı Zafer Aba geliyo bakıyo, yerlere yatıp kalkıyo, saçlarını yoluyo. Anaları Hatice kadın feryad ediyo, başlıyo ağıda…
Gara Hüseyin mavzerini yağlıyor,
Mavzerin kurşunu yürek dağlıyo,
Hacca gelin siğim siğim ağlıyo,
Aman Firig Abam ar demedin mi?
Ardımda Keloğlan var demedin mi?
Af(ı)yon damını yardım da kaçtım,
Suvermez yoluna sar(ı) altın saçtım,
Filiğin Haccayı aldımda gaçtım,
Aman Firig Abam ar demedin mi?
Ardımda Keloğlan var demedin mi?
Hacca gelin siğim siğim ağlıyo,
Haccanın ağıdı Yürek dağlıyo,
Kel Hüseyin silahını yağlıyo,
Aman Firig Abam ar demedin mi?
Ardımda Keloğlan var demedin mi?
Gayışdandır Arif Bey’in kuşağı
Kubanlık (Köryola) gidiyor yörük uşağı (Mustuk uşağı)
Beynimde patladı domdom fişeği
Aman Arif Bey’im öldürme beni (Uyan Haccam uyan bak neler oldu)
Mermer direklere sardırma beni (Bizleri vurduran Arif Bey oldu)
Yağmur gibi yağdım yel gibi esdim,
Belce’yi aşınca umudum kesdim,
Beni öldürünceye varımış kasdım,
Aman Filik aman har demedin mi?
Yanımda Mustafa var demedin mi?
Arif Bey geliyor bakın kastine,
Selam verir yarenine dostuna,
Af(ı)yon’u tapulatmış üstüne,
Uyan Hatçem uyan gör neler oldu (Aman Arif Beyim öldürme bizi)
Seni saran kollar sarardı soldu (Mektebin önünde vurdurma bizi)
Heybetli olur Azziye’nin kalemi
Ben bilirim arkamızdan geleni
Yar elinden çekticeğim elemi
Uyan Hatçem uyan gör neler oldu
Seni saran kollar sarardı soldu
Çocukluğumda bizim konağa gelen büyükler mevzu açıldığında bunları sürekli konuşurlardı. Arif Beyin müfrezesinde Pörnekli Cumali isimli bir asker varmış. Gara Hüseyin, Goca Mustafa, Kel Recep, Gede Durmuş’u tanıyomuş. Aklına geliyo “Arif Bey sözünde duracaktı, yiğitlere kıymayacaktı.” diye duygulanıyor. Kara Hüseyin’in Anası Hatice kadının yaktığı Kara Hüseyin ağıdını okuyo:
Gölcük yaylasında dört kaçak gezer
Dördünün omzunda var beşli mavzer
Anamdan evvelde Hatçe gız gezer
Mustafa Mustafa ille Hüseyin
Ben kendime ettim kime küseyim.
Azziye altı bir bölük mezar,
Mustafam oturmuş evrağın yazar,
Anası delolmuş dağlarda gezer,
Mustafa Mustafa ille Hüseyin,
Gader böyle imiş kime küseyim.
Mustafa Çavuşu öldürdünüz mü?
Kanını şişeye doldurdunuz mu?
Anası gelmeden kaldırdınız mı?
Mustafa Mustafa ille Hüseyin,
Gader böyle imiş kime küseyim.
Müfrezenin içinde Cumalinin içinde tek güvendiği Taşbaş lakaplı biri varmış, o da yeter gali Cumali beni de ağlatacan diyor.
Gara Hisar Kalesi türküsü bizim çocukluğumuzda Emirdağında bu yaşanılan hikayeyle bağlantılı olarak yaylada çobanlar tarafından söylenirdi. Bu Türküyü Afyon Türküsü diye seslendiriyolar. Türküde “Yayladan gel kömür gözlüm yayladan…” deniyor, Afyon’da yayla nerde? Garacalarlı Kel Hüseyin’in ve Kardeşi Goca Mustafa’nın türküsü:
Gara Hisar Kalesi
Gareser Kalası bükülür gider,
Zilifi gerdana dökülür gider,
Bir yiğitte sevdiğini almazsa,
Ciğeri ömründen sökülür gider.
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan,
Bir dileğim vardır Gadir Mevla’dan.
Ver elini Garlıda dağlar aşalım, bayramlaşalım.
Ben bir koyun olsam, sende bir kuzu,
Meleye meleye geçirek yazı, (geçirsek yazı)
Yayladan gel allıda gelin yayladan,
Kesme umudunu Gadir Mevla’dan, (Yüce Mevla’dan)
Elini ver garlı da dağlar aşalım.bayramlaşalım.
Kapıya bağladım gınalı koçu,
Harmanı kaldırdım yar senin uçun,
Al bohçanı kömür gözlüm kaçalım,
Gareser damları hep bizim uçun.
Yayladan gel kömür gözlüm yayladan,
Bir dileğim vardır Gadir Mevla’dan,
Ver elini garlıda dağlar aşalım bayramlaşalım.
Kaynak: HALİS ERENOĞLU
Gönderen : Nur Rahşan ERENOĞLU
#emirdag,www.emirdag.net, #emirdağ , www.emirdag.org , www.emirdag.com ,www.emirdag.net.tr,