Pazar, Ekim 6, 2024
Ana SayfaKöşe YazılarıSizlerden GelenlerGüven ve Samimiyet Problemimiz

Güven ve Samimiyet Problemimiz

Hepimizin bildiği gibi Resûlullah sallahu aleyhi ve selleme Mekkeliler, nübüvvet gelmeden önce “Muhammedü’l-Emin” derlerdi.
Öyle ki, El-Emin sıfatını o cahiliye toplumunda hak etmek ancak bir peygambere nasip olurdu.
Efendimiz aleyhi selam, bulunduğu toplumda en güvenilebilir kişiydi; güvenilir olmakla birlikte samimiydi de…
     Samimiyetle güveni ayrı ayrı ele almamız mümkün değildir. Bu iki değeri birbirinden ayrı düşünemeyiz, çünkü ikisi de birbirini tamamlayan unsurlardır.
   O “El-Emin”di.
   Resûlullah’ın sözü, kendisine henüz peygamberlik gelmeden önce dahi günümüzde itibar ettiğimiz bir senetten, bir banka teminatından üstündü. El-hak, öyle de olması gerekir, çünkü o “El-Emin”di.
      Bugün biz, o güzel Resûlün ümmeti olarak her geçen günü kendi aleyhimize kullanıyor, birbirimize karşı samimiyet ve güven duygumuzu ne yazık ki her geçen gün biraz daha kaybediyoruz.
    Müslümanın Sözü Banka Teminatından Daha Üstün Olmalı 
    Müslümanların yaşadığı bir devlet olan Türkiye’de, bir Müslümanın sözü banka teminatından daha üstün ve önemli değilse, samimiyet ve güven duygumuzu en baştan bir sorgulamamız kaçınılmazdır.
        Herkesin iyi bilmesi gereken bir konu da var ki o da şudur; arkadaş milliyetçisi olmanın bize kazandırdığı güven duygusunu her daim korumak zorundayız. Yola çıktıklarımızla yolda bulduklarımızı değişmek gibi bir hakkımız olmadığı gibi, böylesi davranışlar sergilemekten çekinmeyen insanlar, bir çeşit gavur işbirlikçileri konumundadırlar.
       Çünkü böylesi insanlar, davranışlarıyla “Bir Müslüman, kendisi için arzu ettiğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe kâmil mümin olamaz” hadis-i şerifini tanımamakta, Peygamber sözünün hükmünü kavramamakta ve aksi istikamette hareket etmektedir.
        Bu hadis-i şerife göre amel etmeyen insanların ikiyüzlü olduklarını söylenebilir ve böylesi Müslümanların da samimiyetinin sorgulanması gerekir. Bu tarz kimseler kendi menfaatleri uğruna koca bir sınıfı, cemaati,  vakfı ateşe verebilir veya içinde bulunduğu kurumda katıldığı bir toplantıda alınan mahrem kararları dışarı sızdırabilirler.
       Bir iş yerinde kalabilmek için başkasının ayağını kaydırmayı düşünmek, haşa Allah’ın arzı geniş değilmiş gibi kendi menfaati uğruna bir başkasını işinden edip hırsına yenik düşmek, eninde sonunda bu tür davranışların sahibi insanların içlerindeki samimiyetsizliği ve güvensizliği ortaya çıkarmaktadır.
        Müslüman Yalan Söylemez
  Ama bugün çok sağlam Müslüman diye bildiğimiz insanların ağızlarından duyduğumuz bazı sözler, bizi bu konuda defalarca kez düşünmeye sevk ediyor. Bu sadece ciddi bir sorun olmanın yanı sıra aynı zamanda hepimiz için bir utanç kaynağıdır.
        Müslüman bireylerden oluşan bir toplumun, güven ve samimiyet noktasında bizi düşündürecek bir seviyeye gelmiş olması, ne yazık ki hepimizin kendimizden başlayarak aynı toplumu yeniden inşa etmesini gerekli kılıyor. Yalan söyleyen Müslüman bir toplumdan bahsetmek mümkün olamamalı. Öyle ki, sosyologlar İslam toplumunun güven ve samimiyet duygusunu sosyoloji literatürüne altın harflerle kazımak zorunda kalmalılar…
    -Peki, mümin yalan söyler mi?
-Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur! (Kenzu’l-Ummal, h. No: 8994)
Hadis-i şeriften de anlayacağımız gibi eğer Müslüman isek, yalan söylemekten vazgeçip doğru söylemeye yönelmeli ve aramızda güven duygusunu yeniden inşa etmeliyiz. Unutmayalım ki arşın gölgesinin yedide biri kardeşliğimizdir. Eğer ki biz, arşın gölgesinde bulunan o zümrede olmak istiyorsak samimiyetin ve güvenin toplum içerisindeki vazgeçilmez sebepleri olalım.Alaaddin Kıyağan

Önceki İçerik
Sonraki İçerik
RELATED ARTICLES
- Advertisment -

Most Popular

Recent Comments