Cumartesi, Mart 23, 2024
Ana SayfaKöşe YazılarıAhmet UrfalıTürk Damgaları İçinde Emirdağ’ın Yeri

Türk Damgaları İçinde Emirdağ’ın Yeri

Yıllar önce Nejat Diyarbekirli’nin Hun Sanatı adlı kitabını okurken rastladığım Emirdağ’la ilgili bir belgeden müthiş heyecan duymuştum. Söz konusu kitapta, Hun sanat eserlerinden, Türk çadırı anlatılırken, bu çadırın günümüzde Emirdağ Türkmenleri tarafından topakev adıyla kullanılmakta olduğunu ifade ediliyordu.

Hun Devleti, MÖ 220–MÖ 46 yılları arasında Uluğ Türkistan merkezli olmak üzere Avrupa’nın içlerine kadar egemenlik kurmuştu. Topakevimizin kökeni yüzyıllar önce atalarımız tarafından kullanılmış ve tarih süzgecinden geçerek Emirdağ’a kadar ulaşmıştı.

Geçen günlerde Emirdağ Belediye Başkanı Uğur Serdar Kargın, kültürel açıdan bir girişim yaparak ‘’Emirdağ’’ın Göktürk alfabesiyle yazılışını ilçenin girişine koydurmuştu. Bu girişim, basında ve sosyal medyada geniş yankı uyandırmıştı. Tarih ve kültürüne bağlı olan Emirdağ halkı da bu girişimi büyük bir heyecanla karşılamıştı.

Milli kültür, yüzyılların içinden atalardan devredilerek günümüze kadar gelmektedir. Milli kültür, nevzuhur değildir, birden bire ortaya çıkmaz, onun tarihi ve kültürel kökenleri vardır. Biz bu kültürel bağları; yaşayan halkın genetik yapısında, yaşama biçiminde ve meydana getirdiği somut kültürel objelerinde görürüz. Türk damgaları da kültürel kodların ana unsurların birisi olarak kullanılmakta ve yaşatılmaktadır. Uluğ Türkistan’dan Anadolu’ya kadar uzanmış olan Türk damgaları, Orhun ve Yenisey Yazıtlarındaki benzer şekilleriyle Anadolu’daki çeşitli boy, soy, oba, oymak ve topluluklar arasında görülmektedir.

Türk damgalarının görüldüğü ve kullanıldığı yerler şunlardır ; at ve sığırda, koç veya koyunun sırtında, kuyruğunda veya başında, koç ve koyunun kulak veya burnunun üstünde, kovanlarda, buğday veya un ambarlarında, mezar taşlarında, hece tahtası adi verilen, tahtadan yapılmış mezar işaretlerinde, kilim ve halılarda, keçelerde, kepeneklerde, heybe, torba ve un çuvallarında, nakışlarda, ziynet eşyalarında, nazarlıklarda, ev kapı ve duvarlarında, kap kacakta, at koşum takımlarında. Türk kültüründe damga, im, en adı altında anılan maddi kültür unsurları tarihöncesi çağlardan günümüze kadar süregelmektedir. Damga; bel, nişan, mühür, kalıp, işaret anlamındadır. Damga, şifreli işaret dilidir.

Damgalar, bir dilin alfabeleri ve aynı zamanda ait oldukları sosyal grupların miras bıraktığı ilk anlatılar biçiminde tanımlanabilirler. Damgalar; Bu sebeple damgalar, sosyo-kültürel araştırmalarda başvurulması gereken öncelikli vesikalardır. Çünkü damgalar bir nesneyi ya da nesneleri ifade etmenin ötesinde, daha çok insanla ilgili soyut dünyayı ifade eder. Damgaların kullanımı açısından bakıldığında halı ve kilim dokuması sanıldığı gibi basit bir sosyal faaliyet değildir. Bunlar, bir sosyal grubun veya bir milletin sosyal tarihini açıklayabilme gücüne sahip bilgiler ve deneyimler yanı sıra, duygu ve düşüncelerin ifadesini, bireylerin ve sosyal grupların beğeni algılamasını bünyelerinde taşırlar. Dolayısıyla, damgalar, birer sanat eseri olmaktan öte, her metinler, halkın en sade duygu ve düşüncelerini ifade ederler.

Oğuz boylarına ait damgaların Emirdağ’da hayvanlara vurulmasından başka daha çok kilim motifi olarak kullanıldığını, nazar değmemesi, uğur getirmesi için bazı giyim eşyasına nakşedildiğini görülür.

Emirdağ kilimlerinde gördüğümüz şekiller, motif değildir. Onlar, kökleri tarihin derinliklerinden getirdiğimiz damgalardır.

Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun anlattığı Türk kilimleriyle ilgili bir anısı kolay unutulacak gibi değildir. Avrupa’da bulunduğu bir dönemde antik eser koleksiyoncusu, bir entelektüeli ziyaret eder. Arkadaşı Müftüoğlu’na koleksiyonu gezdirirken, ona Fransız ressam Vato’nun yaptığı tabloyu gösterir. 1900’lü yılların başında, dünyanın içinde bulunduğu kargaşayı da kastederek, “Bir gün fakir düşsem belki Vato’yu satabilirim. Fakat aile yadigârı eşyam ile bu halıyı elimden çıkaramam, sanıyorum.” der. Yazarın dostunun gösterdiği halı, bir Türk dokumasıdır. A.Hikmet Müftüoğlu, bu görüşmeyi; Ayşe Kızla Vato adlı yazısında ele alarak şöyle noktalar:’’ Ey Türk kadını, ırkında ne hünerli bir feyz vardır ki, hem ölüme asker yetiştirir, hem ebediyete hüner eriştirirsin! Seni benden çok evvel takdir edenler, yine Vato gibi ressamların vatandaşları oldukları için beni affet!’’

Emirdağ kilimlerinde kullanılan damgalar şunlar olup tarihi kökenleri daha çok Oğuz kültürüne dayanmaktadır:
Allı, Antika, Âşıklı, Aynalı, Bindallı, Çomçalı, Kara Döşeme, Kaynaklı, Kirmenli, Göçtü Güzel, Uruşman, Ünaldı, Seleser,

Türk Damgaları konusunda araştırmalar yapan Doç. Dr. Mustafa Aksoy’un damgalar konusunda yaptığı tespitle yazımızı bitirmek uygun olacaktır: ‘’Türklerin bugün ya da tarihte kullandığı damgaların önemli bir kısmı bugünkü anlamda harflere bağlı yazının olmadığı zamanlara dayanmakta olup, o günden bugüne kadar çeşitli Türk grupları tarafından kullanılmış ve kullanılmaktadır. Dolayısıyla bu damgaların bazıları Türklerin ilk alfabesinin bazı harflerini meydana getirmiştir; ancak alfabeye dönüşen işaret ve damgalarda önemli ölçüde anlam daralması meydana gelmiş olması da tabii bir durumdur; çünkü bir damga veya işaret bir konuyu anlatırken, bir harf, bir sesi yani tek bir şeyi ifade eder.’’

AHMET URFALI’nın Kaleminden

RELATED ARTICLES
- Advertisment -

Most Popular

Recent Comments